salavatvezikir
  Hz.Mevlana
 



Mevlana Celaleddin Rumi

Aşıkların neşesi de odur, gamı da, hizmetlerine karşılık aldıkları ücret de!

Aşık, sevgiliden başkasını seyre dalarsa bu, aşk değildir, aslı yok bir sevdadır.

Aşk, o yalımdır ki parladı mı sevgiliden başka ne varsa hepsini yakar.

"Lâ kılıcı", Allah'tan başka ne varsa hepsini keser, silip süpürür.

Bir bak hele "Lâ"dan sonra ne kalır? "İlla Allah; kalır, hepsi gider.

Neşelen, sevin, ey ikiliği yakıp yandıran şiddetli aşk!"

(5/51/586-590)

Ruh bağışlayan güzelden ruhunu esirgeme.

O, seni kır atın üstüne bindirir.

Taçlar veren o başı yücelerden başını çekme.

O gönlünün ayağındaki yüzlerce düğümü çözer.

Fakat kime söyleyeyim?Bütün köy içinde nerede bir diri?

Âbıhayatın bulunduğu tarafa doğru koşan kim?

Sen bir horluk görür görmez aşktan kaçmadasın.

Bir addan başka aşktan ne biliyorsun ki?

Aşkın yüzlerce nazı, edası, ululuğu var. Aşk, yüzlerce nazla elde edilebilir.

Aşk vefakar olduğu için vefakar olanı satın alır.

Vefasız adama bakmaz bile.

İnsan bir ağaca benzer, ahdi de ağacın köküne.

Kökün iyileşmesine sağlamlaşmasına çalışmak gerek.

SANA GELDİM MEVLÂNÂ


Sana geldim Mevlana...

Düştüm yollara Fatiha'larla

Önümde yemyeşil ışıktan bir iz

Yıkanmış yaprak gibi tertemiz


Sana geldim Mevlana...

Herşey öylesine mağrur,sessiz,tertemiz

Geçmiş asırlardan beri tertemiz

Bir el dokundurursam sandukalara

Uyanır Horasan erleri


Sana geldim Mevlana...

Divan durdum önünde,duygulu,sessiz

İçimde ne hasret,ne gül,ne bülbül

Şimdi ezan nur alem,nur Konya

İşte sabır,işte aşk,işte tevekkül

Sen Bilirsin Mevlana...

Sana geldim Mevlana...

Ayet ayet İslam,nakış nakış Türk

Bir türbe içinde en güzel mana

Serin bir rüzgarla çok uzaklardan

Sana geldim MEVLÂNÂ...


Y O L A G İ R İ Ş

Hamdım, piştim, yandım, kül oldum elhamdülillah. ( Hz. MEVLANA )

(Dünyaya geliş, muradımızdı, dönüşü bulmak için, yanışa uymak için.) Bismillahirrahmanirrahim

Mücehhez dünyanın tek kurucusu. Her kulun,tek vericisi. Sevenin – sevmeyenin, 
bilenin – bilmeyenin kurtarıcısı. Yarattığı her varlığa kucak dolusu vergisi olan ALLAH'ım! Bağlantımı gönülden diledim, uymaya çalıştım, her türlü şerre arkamı verdim. Amin

Canlarım!

Bu yazımız diğer yazılarımızdan daha değişik bir şekilde yazıldı. Konu ile ilgili Ayetleri,hadisleri ve tebliğleri bir harfini değiştirmeden yazdık.

Herkesi dünyaya getiren bir annesi vardır,1980 senesinde elimden tutan ve benim mana alemine doğumumu sağlayıp, Hz. Mevlana, Yunus, Hz. Yesevi, Hz.Hamza, Hz.Ali, Hz. Ömer ve diğer veli kullarının Ruhaniyetleri ile tanıştıran değerli insan, manevi annem Sayın Sabahat Akşıray'ın ( idiv.org ) gönlünden aldığı sohbetlerden seçtiğimiz ilahi bilgileri size aktarıyoruz.

Bu bilgilerin sizin hayat yolunuza ışık tutacağına inanıyoruz. Lütfen düşünerek defalarca okuyup bu bilgileri hayatınızda uygulayınız. Göreceksiniz ki, hayatınızın akışı değişecek ve daha huzurlu, daha mutlu olup, birçok korkunuzdan sıyrılacaksınız.( parantez içinde yazılan bilgiler Sn.Sabahat Akşıray'ın ALLAH tarafından gönlüne verilen bilgilerdir. )

ALLAH'ım ! Benden sonra gelip sözlerimi nakleden, sünnetlerimi halka bildiren ve insanlara belletenlere SEN rahmet et. Hz.MUHAMMED

( Cümlemiz PEYGAMBER'imize uyalım! Dedikte: Onun sözünü değil her halini alalım,bünyemize mal edelim, onun temeline gönül duvarlarımızı örelim. Temel: verilen KİTAP'tır, temel: KUR'AN'dır.)

YASİN suresi,ayet 11 : Sen ancak O zikre uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın.Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele.

( GÜZEL'i, GÜZEL'e anlatan….Her adımını RESULÜ ile atan……Her yaprağı RESULÜ ile tutan: RESULÜ'nün sevgisine kendi sevgisini katandır. Selam SEVGİLİ'nin halini hallenenlere.)

YÜCE ALLAH'ım buyurdu:” Benim kullarım sakın BEN'den başkasından bir istekte bulunmasın. Hz. MUHAMMED

( EMRİ'ne uymayanlar, gönlünde HAK sesini duymayanlar, bilseler sonlarını, silerler dünlerini. )

HER ALLAH'IMI ANIŞ İBADETİN TA KENDİSİDİR

( MEVLANAYIM BEN ! Gözüm gördü ise, O'nun GÖZÜ'dür. Elim tuttu ise, O'nun ELİ'dir. Aklım yetti ise, O'nun AKLI'dır. Benim olan yoktur.)

( Her gelen kulluğa namzettir. Kulluk her yaratılana nasip olsa, dünyanın değeri kalmazdı, kul dünyayı terazi bilmezdi. )

( Kulun dünyaya gelişi ; CELAL – Cemal vasfın ile hemhal oluşudur, onu beden ile alışıdır.)

( Kul, niyeti ile imtihan edilir, yaşantısı ile değil. Yaşantın : Bezm-i Ezelde yazılıdır. Niyetin de, günü – gününe çizilir. )

SECDE suresi, ayet 5 : Gökten yere kadar olan bütün işleri ALLAH düzenler.
( Bu güne kadar,” olacağın O'ndan, geleceğin O'ndan, gideceğin O'ndan ".. olduğunu verdik. Bundan sonra : " öyle mi ? hayır böyle mi ?..” demek, yersiz değil midir ? Olumlu – olumsuz gördüğümüze; O'ndan diye uyalım. Düzende hata bulmayalım, ALLAH'ıma emanet olunuz. Her olay ALLAH'ımın düzenidir bilesiniz, güzel gördükçe daha güzeli bulasınız. O o kadar büyük ki, senin değil karıncanın dahi, hatta mikrop dediğin görülmedik yaratığın dahi kaderini çizer.)

FİİL DE SEN'DEN, FAİL DE SEN'DEN ALLAH'IM! AYIRMA BİZİ DOĞRUDAN ALLAH'IM !

( YAZAN : ne bugün, ne dün yazmadı. Kainatın kuruluşunda her olay yazıldı, her yaratılanın rolü verildi. Senin gelişinin değeri, verişindendir.” Ne veririm ? "dersen, ne alırsan. Gelecek : senin için düşünülmüş yazılmıştır, ne var ki okunması gereksiz. Çekeceğin kahrın varsa ondan – bundan değil, kaderinden çekersin. Olumsuz gelen her olayda : kulu verilenin HAK'tan olduğunu bilsin. )

ZAT'IMI DİLEYEN , SIFATIMDA KAHRINI ZEVK EDİNENDİR.

( Duanız kadar nasip verir, dileyen- dilediği kadar nasip alır. Niyazın oluşu, yavrunun mama yiyişine benzer. Yavru mamayı yer, gelişir büyür : niyaz da öyledir. ALLAH'ımın AD'ına edilen her niyaz, gönülün yaklaştığı nispette yerini bulur. Topu eline alırsın, her zaman aynı güçle atamazsın. Uzağa gider, bileğinin gücüne göre. Niyaz da öyledir. Gönlünün yaklaştığınca değerini bulur. Duanı yaptığın, niyaza durduğun zaman, şüpheyi içinden sil ! …” Acaba olur mu ?..” deme. Olacak, ALLAH'ım verecek ! deyin ! Vermeyeceği şeyin duasını ettirmez ALLAH'ım. )

İNSAN suresi,ayet 30 ( Tekvir suresi, ayet 29 ) : ALLAH dilemedikçe siz dileyemezsiniz. ALLAH Alim'dir, Hakim'dir.

( İlk adımda niyetsiz kalmayınız, niyet ettikten sonra şüpheye düşmeyiniz. Niyetin oluşu, niyazının erişine bakar. Olacak, sebepsiz olmaz! Kapalı kapı kalmaz : meğer ki gönül kapısını kapayasın. Niyetin güzelliği, sebep kapılarını açar: kul öğlece güzelden güzele geçer. Elbet ALLAH'ım niyet ettirir, çünkü her zerrede O var. ALLAH'ım nasibini ayağına getirir, olacağı tesadüf gibi gösterir.)

Ey kardeşçiğim Ömer! Salih duana bizi de ortak et ve bizi unutma. Hz.MUHAMMED

OLDURMAK, DÖNDÜRMEK, GÜNDEN ÇEVİRMEK, MÜNASİP YOLA DÖNDÜRMEK ALLAH'IN İŞİ.

( Sevdiğini sevmediğini; kendinden kendine danışırsan RABB'in ile şüphesizce konuşursan, yanılmayacağın cevabı alırsın, her konuda kendini doğruda bulursun.)

( Yapılan iyilikler atomlar halinde yükselir: göçünde ( öldüğünde ) gelir seni bulur.)

( İnsan yaratılmışlığın onurunu taşıyor. Yaratılanın hatalarını bağışlıyor ise, sığındığı kapıda sığındığına dayanıyor ise, güçlüdür, başı taçlıdır. Asla dönme: dönmeyi düşünüp de derdine yanma, sözümüz yabandır sanma. Dağlar boyu yükün olsa her birini aşacaksın, sular gibi taşacaksın , HAK yolunda koşacaksın yeter ki sözünden dönme. )

( O'nun için, sonsuza dek yaratılmış her insan sevgiye layıktır; sevilmelidir, övülmelidir. Dili, rengi ne olursa olsun, sofrasında ne bulursa bulsun O'nu ananların yapısındadır, kapısındadır, sofrasındadır. )

ŞEMS suresi, ayetler 7,8,9,10 : Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene. 

Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene andolsun ki. Benliğini temizleyip arındıran gerçekten kurtulmuştur. Onu kirletip örtense kayba uğramıştır.

SABIR BOYUN BÜKMEK DEĞİL, MÜCADELE ETMEKTİR. Abdülkadir Geylani Hz.

( RABB'imin insanlar arasında sevdiği en güzel şey; aralarındaki sevgi, barış, güven ve dayanışmadır. O, dağınıklığı sevmez, dağıtanı sevmez, dağılanı övmez, dağıtana gülmez. Hz. Ali der ki ; RESULÜ'nün selamları sizedir, gönüllerinizi açık tutun, hayır olmadığını gördüğünüz şeye kapınızı kapatın çünkü o RABB'imden gelmez, çünkü O hayırda olmayanı sevmez.)

( Nefsin, nefesin, kafesin sahibi O. Yarattığı her zerrenin sahibi O. Ne senden sorar ne benden, her halde kendi programını uygular.)

( Her olayın bir hikmeti vardır, her zahmetin sonu kardır. Kınamadan, sınamadan bir birinizi kucaklayınız. ALLAH'ın sevmediğini; nefsimizden taşlayalım.)

MÜMİNUN suresi,ayet 96 : Sen, kötülüğü en güzel hasletle ( sabır ve iyilikle ) bertaraf et.Biz onların ne yalan ve küfür uydurduklarını daha iyi biliriz.

İYİ İLE DOSTLUK HER KULA, ZOR İLE DOSTLUK ER KULA NASİPTİR.


( AKAN SU'yu buldum, su ile karıldım….Taşa da takıldım, toprağa da çakıldım; her olanı " YÜCE'den !...” dedim, YÜCE'yi DERYA'da buldum. Geldim, aldım, bildim; bildiğime uydum, uyduğum ile oldum. Yumuşak oldum, dilden verdim, gönülde gördüm, sabır ile erdim, yolumu buldum. YUNUS EMRE )

( HAK sofrasında, sohbet sofrasında sadece aş yenmez. Her katılan; bilgisini, sevgisini, görgüsünü, cömertliğini katar. İnsanlık öylece temelini atar. Sadaka sadece para vermek değildir. Doğru bildiğin nasihat sadakadır. Sevgin sadakandır. Saygın sadakandır. Elinde, dilinde, cebinde ne varsa sadakandır.)

( Yamalı fistan giyen ile, " ALLAH…ALLAH…” diyen, O'nun kuludur, taşlı/ taşsız yol, O'nun YOLU'dur: ALLAH'ın emrettiği RESULÜ'nün halidir.)


HER YARAYI SARAN ZAMAN DEĞİL, SEVGİ'DİR.


HAC suresi, ayet 52 – 53 : Biz senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o bir şey dilediğinde, şeytan onun düşünce ve dileği içine bir şey atmış olmasın. Ama ALLAH, şeytanın attığını siler, sonra kendi ayetlerini muhkemleştirir. ALLAH Alim'dir, Hakim'dir. Bu ALLAH'ın; şeytanın attığını, kalplerinde hastalık olanlara, gönülleri katılaşanlara bir fitne yapması içindir. Zalimler, geri dönülmez bir ayrılık ve kopuş içindedirler.


GERÇEK SENİN BİLDİĞİN DEĞİL, ALLAH'IN YAZDIĞIDIR.

( ALLAH'ına sığınıp yaptığın işten korku duyma. ALLAH'ımın EL'i, niyaz edenin sırtındadır. Okuyun, alışın. YASİN okuyan, dünya ve ahretin selametini bulur; yumağını aşk ile doldurur; kaideye oturur, yerini bulur. Kaideye oturan, sarsılmaz.)

FURKAN suresi, ayet 77 : De ki: Sizin dua ve kulluğunuz olmasaydı, RABB'im size değer verir miydi ?


DUA : OLUMSUZ DÜŞÜNCENİN EYLEME ( UYGULAMAYA ) GEÇMESİNİ ÖNLER.


( Her soruda önce kendini yokla, de ki; Dayandığım ALLAH'ım asla beni bırakmaz, zor ile kaynaşsam da ateş ile yakmaz, kördüğüm gördüğüm olaylarda zora sokmaz. Öyle ise, gönlümden kayguyu sileceğim, dayandığım ALLAH'ıma şüphesiz inanacağım




EĞER ALLAH'IMA VARMAK DİLERSENİZ, KENDİNİZİ YÜKSEKTE GÖRMEYİN.


( Yolun gidişine uymak, kulun gayretinden değildir! Olayı ALLAH'ım hazırlar, kulun önüne serer. Gücünü niyetine değil, niyazına harca.)

( Ne mutlu, ağır sınavlara " ALLAH'ımdan dır…” diyenlere, boyun eğenlere. )

( Darda olduğun an: sadece O'nunla konuş, O'nunla dertleş! Dermanını verecek O'dur. Kul – kulun derdine, sadece söz ile ortak olur, ana baba dahi olsa. Her olayın daha kötüsünü düşün, öyle duacı ol! En kötünün içindeyim….dersen; ALLAH'ıma güç gelir, sana daha kötüsünün ne olduğunu gösterir. Dert denen her olay saadet kapısını açar.)



KAİNATTAKİ MİLYONLARCA BEYİN; " TEK MERKEZ'DEN " EMİR ALIR, O YOLDA YÜRÜR.


( Dünya haline bakıp, kulunu hor görmeyin; dünya haline bakıp kuluna diz bükmeyin.)

( Unutma ki, ALLAH AD'ına tuttuğun her el; sana da el olur, akım ile yükselir. Akım yükseldikçe, RAHMET çoğalır.)

( Olmasını dilediğini, şüphesiz ALLAH'ıma havale et ki, en doğru yolu bulasın. ALLAH'ıma havale edilen olayda, yanlış hüküm verilmez.)

( Olaylar : kulun yönünü buldurur,seven kulu oldurur. Hayırsız dediğin olay, bil ki hayıra açılan kapıdır: daha ağır gelecek şerri önler.” Usandım !” demeyin, şikayetçi olmayın ! Şikayet, kulu daha kötüye ***ürür.)

( Görünüre kul tedbir alır; görünmez gelen, kulun imtihanıdır. ALLAH bizi korur ama kul sakınmalı, ateşe gidersen ALLAH beni korur dersen yanılırsın. Kendinizi koruyunuz ki korunasınız, RABB'ime güvenin ki güvende kalasınız.)

( Geleceğin kaygusunu çeken kul, ALLAH'ımdan uzak kalan kuldur. Sen O'nda uzak kalma ki, O seni bırakmasın. O görendir, kulu kayguya düştükte yardımcı gönderendir.)

( Dünyanın üç halini insanoğlu yaşayacak, kendinden kendine olan her borcunu ödeyecek. Dünyanın üç hali : YAZ – KIŞ – BAHAR )

( Düne dönme, güne yanma, gelene olumsuz bakma.Gelen gün aydın olur, sende en güzeli bulur. Geçen, ne olursa olsun bitendir, gündeme getirme. Geçen günü bohça yapıp niyaz ile katlayalım. Gün ne getirirse şükret; de ki hayırdır. Yarına asla sofra kurma, günden sergiye koyma.)

ARİF OLAN, SENİN GÖKTE GÖRDÜĞÜNÜ KULUNDA GÖRÜR

ALLAH'IM KULUNU YANA YANA EĞİTİR
( Her söz RABB'in dileğince ağızdan çıkmalı. Her adım O'nun dileğince atılmalı. Her kucak ALLAH diyene açılmalı. O sevenin yanındadır, bilenin yanındadır, gülenin yanındadır, ağlayanın yanındadır. Yeter ki, umutsuzluktan olmasın, kendini kimsesiz bilmesin. En güzel günler için duacıyız, duacı olunuz. )




( Gömülü olana duanı verirsin, neden dünya kulundan esirgersin ? Niyaz odur ki, kendini siler, cümle için el açarsın.)

A'RAF suresi, ayet 55 – 205 ( ISRA 110 ) : RABB'inize yalvararak ve gizlice dua ediniz. Muhakkak ki ALLAH, bağırıp çağırarak haddi aşanları sevmez.

( Sal salabildiğince kini öfkeyi, sev sevebildiğince kedi, köpeği. Neyi seversen sev, neye gülersen gül, sadece yaratılanı öv, övdüğün her varlık O'nun eseridir, vereceğin her örnek O'ndan tasarıdır. Günlerinizi aydın görmelisiniz, aydın görmek için her yaratılanı sevmelisiniz. )

( Aça – toka el verebiliyorsan, iyiye – kötüye gülebiliyorsan, yağmura – çamura, yakana – yıkana HAK'tan……diyebiliyorsan; anahtar elindedir, kainat gönlündedir. )

HADİD suresi, ayet 22-23. BAKARA suresi, ayet 214. TA-HA suresi, ayet 110. TÖVBE suresi, ayet 51. İNŞİKAK suresi, ayet 19 : Olacak olan her şey Levh-i Mahfuz'da yazılıdır. Sizden gidene üzülmeyesiniz. Size verilenle şımarmayasınız.

BAKARA suresi, ayet 214 ( İNŞİKAK 19 ) : Yoksa sizden evvelki insanların başından geçenlerin, başınızdan geçmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz ?.

EN – AM suresi, ayet 41 : Başınızdaki belayı ancak ALLAH kaldırır. Dua ile yardım dileyin ALLAH'dan.

EN – AM suresi, ayet 116 : Eğer yeryüzündeki insanların ekserisine uyarsan, seni, onlar ALLAH yolundan saptırırlar. Onlar, ancak zan ardında yürürler ve sadece yalan uydururlar.



( Dost : Canını, malını, kanını feda edendir. Dost : Günahına, sevabına ortak olandır. Senin hatanı sana söylemiyorsa o dost değildir.)

FURKAN suresi, ayet 44 : Yoksa sen bunların çoğunun işittiğini, akledip düşündüğünü mü sanıyorsun! Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca, hayvanlardan da şaşkındırlar.

NAHL suresi, ayet 9 : Yolun doğrusunu göstermek ALLAH'a aittir. Yolun eğri olanı da vardır. ALLAH dileseydi hepinizi hidayete erdirirdi.

NİSA suresi, ayet 19 : Kadınlarınız ile iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki, bir şey sizin hoşunuza gitmez de ALLAH onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur.

Bir birinize hased etmeyiniz, bir birinize düşmanlık etmeyiniz…….Bir birinize karşı af ile muamelede bulunun da, aranızdaki kin ve hased yok olup gitsin…..Hz.MUHAMMED.

Yumuşak muamele, hikmetin başıdır…Ey insanlar, ilim sahibi olunuz. Kim öğrenirse, tatbik etsin…..CENAB-ı HAK, bildiği ile amel edene bilmediğini de öğretir…İstediğiniz kadar ilim öğreniniz. ALLAH için ameliniz olmadıkça, ilmin sevap ve mükafatına nail olamazsınız ! Bilgin kişinin sermayesi, kibri terk etmektir. Hz. MUHAMMED.

( Değişmeyen halinden sorumlusun , gelişmeyen bilginden kurumlusun. Öyle ise, her gününde haline yenisini ekle, bilginde gelişeni öylece bekle.)

Saadetli o kişidir ki, başkalarının halinden nasihat alır. Hz. MUHAMMED.


Doğruluk, insanı hayra irşad eder; yalancılık da, muhakkak insanı şerre sürükler. Yarın RABB'ınıza kavuşacaksınız ve bu günkü hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız.

Hz. MUHAMMED.

( Okuyun, ALLAH'tan dileyin ! Demeyin, " YAZI bozulmaz !...” YAZI'yı sen bozamazsın, yeniden yazamazsın; amma, YAZAN, bozar da, çizer de….Yeter ki, ALLAH'ına yönelsin, dilemesini bilsin. AMİN )

İMTİHAN TALEB EDENE DEĞİL, LAYIK OLANA VERİLİR.

( Her olay karşıtı iledir, iyi – kötü, beyaz – siyah, cennet – cehennem, senin seçme hakkın vardır, iki yol her kulun önünde, HAK yolu ve onun karşıtı, kulun kaderi her iki yolda yazılıdır, seçim senin hakkındır.)

HUCURAT suresi, ayet 10 : Şu bir gerek ki, müminler sadece kardeştirler. O halde kardeşleriniz arasında barışı sağlayın ve ALLAH'tan korkun ki, size merhamet edilebilsin.

( Hiçbir olayda hatalı aramayın, olayları kul değil ALLAH'ım ayarlar. Dert etme ! her olay ALLAH'ımın emrindendir. Olayları değiştirmeye değil, olaylara uymaya gayret edin.)

DÜNYA ŞERSİZ OLSA, DÜZENİ BOZULUR.

ENBİYA suresi, ayet 35 : Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de, hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.

Lütfen FURKAN 20, Ali İmran 186, KEHF 7, MÜLK 2, MUHAMMED 31, ANKEBUT 2 – 3 surelerdeki ayetleri okuyunuz.

BAKARA suresi, ayet 155 : Yemin olsun ki sizi korku, açlık ; mallardan – canlardan – meyvelerden eksiltme türünden bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.

HATA GÖRÜLDÜKTE YUMUŞAKÇA UYARMALI.

( Her hale hata buldukça, her kulda kusur gördükçe: bir yere gelemezsin, vazife göremezsin.)

( Kula üzüntü verip ibadete sığınmak seni paklamaz. )

( Düşünce kötüye döndüğü an, kulun her yönle irtibatı kesilir. Kötü düşündüğün andaki bunalım odur.)

( Doğru; yüze tokat atarcasına söylenmez. Mevlana yolunu severek buldu. Dileyene, hatasını süsleyerek söyledi.)

( Unutmayın: hatalar, doğrunun kapısıdır. Hata olmadıkça, doğrudan emin olunmaz. Hata; döndürür, doğruyu buldurur.)

ZİLLETE DÜŞEN VARSIN DÜŞMANIN OLSUN SEN ONU TEKMELEME.

( Hata sizdendir, bilici olun ! Ata HAK'tandır, görücü olun ! Üç günden öte küs kalmayın. Affedici olun ! ALLAH'ım affedicidir, aşkı ile yananı görücüdür.)



Mevlânâ Mesnevi'sinde; "Zulmetten, gamdan, kederden sana her ne arız olursa, onun sebebi kayıtsızlık ve küstahlıktır." diyor. Günümüzde insanlarımızın en büyük dertlerinden biri de can sıkıntısı. Yediden yetmişe kadar her kesimden duyabileceğimiz sözler: "Benim canım çok sıkılıyor, ne yapmam lazım?" İnsanın bazen kalbinde bir sıkıntı, huzursuzluk doğabilir. Bu durum kimi zaman kısa sürer. Bazen de hiç bitmeyecekmiş gibi uzun gelir insana. O anları yaşarken sebebini kendimize de sorarız; ama cevabını bulmakta zorlanırız. İşte bu gibi durumlarda sevgi ve aşk sultanı Mevlânâ, sıkıntının reçetesini şu güzel beytiyle bizlere sunuyor:

"Kendinde gam hisseyleyince hemen istiğfar et. Gam emr-i ilahi ile müessir olur." der.

Mevlânâ, sıkıntının çoğaldığı, içimizi bir huzursuzluğun kapladığı, sanki kara bulutların bizim üzerimize akın ettiği zamanlarda samimi, ihlaslı bir gönülle günahlarımıza tövbe etmeye çağırıyor. Ruhumuzu yoran, inciten günahlar bize bir sıkıntı olarak geri dönüyor. İlacın ise ancak sıdk içinde tövbe etmekle olacağını söylüyor.

Yunus (as), balığın karnında karanlıklar içinde kalınca bu hale düşmesinin sebebini Allah(c.c.) 'tan izin almadan kavmini terk edişinde bulur. Kendini Rabb'ine karşı suçlu hisseder. O haldeyken bütün karanlık ve zulmeti nuruyla aydınlatacak olan Allah(c.c.)'a sığınır. Onun yüce adını dili ve gönlüyle zikr eder. Onun güzel isminin nuruyla aydınlanır, balığın karnından kurtulur, felah bulur.

Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu: "Yunus'un balığın karnında iken yaptığı duâ olan: "La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin." Senden başka ilah yoktur. Sınırsız kudret ve yüceliğinle Sen, her şeyin üstündesin, doğrusu ben yapılması gerekeni yapmamak suretiyle kendime haksızlık edenlerdenim." (Enbiya, 87) Bu duâyı herhangi konuda yaparsa Allah(c.c.) onun duâsını mutlaka kabul eder." (Tirmizî, Deavât, 82; Ahmed b. Hahbel, el-Müsned, nr. 1383)



Hakikât bahrının kilidin açan
 
Gecelerde kalkıp ağlayan derviş
Âşıklar ağlarken gülmez mi dersin
Çalış maksûd ile eriş murada
Gaflet pürsâd ile geçmez mi dersin

Seherlerde kalkıp çekerler zahmet
Ol vakit edilir Mevlâ’dan rahmet
Âşıka seherde verilir kısmet
Dostun hediyesi olmaz mı dersin

Ol dostun elinden bir dolu içen
Gâmdan âzad olur dünyadan geçen
Hakikât bahrının kilidin açan
Hakikât bahrına dalmaz mı dersin

Kendi meyyitine kendi su koyan
Yokluk suyu ile meyyitin yuyan
Rızâ bıçağıyla nefsini kıyan
Ölmezden evveli ölmez mi dersin

Ledünlü ilmini Hak’tan okuyan
Enel Hak sırrını canında duyan
Kendisin kaybetmiş Enel Hak diyen
kiymetsiz bu sırrı duymaz mı dersin

Kendinde olduğun zaman sevgili, diken gelir sana ;
Fakat kendinden geçtinmi sevgili, ne de güzel işine yarar senin.
Kendinde oldun mu bir sineğe av olur gidersin ;
Kendinden geçtin mi, fil bile av olur sana.
Kendinde olursan gam keder bulutuyla örtülürsün ;
Kendinden geçtin mi Ay doğar kucağına.
Kendiydeyken sevgili, yan çizer, yanına gelmez senin ;
Kendinden geçtin mi sevgilinin şarabı sunulur sana.
Kendinde olduğun zaman güz mevsimi gibi donarsın ;
Kendinden geçtin mi karakış bile bahar gelir sana.
Bütün kararsızlığın karar aramandan ileri gelmektedir ;
Kararsızlığı iste ki karar gelsin sana.
Bütün sinmezliğin yeyip sindirmeyi istemenden doğar ;
Sindirme isteğini bıraktın mı zehir bile içsen siner bal kesilir.
Dileğini elde edemeyişlerinin hepsi, dilek peşindekoşmandan ileri gelmede ;
Yoksa bütün dilekler, bağışlar gibi gelir, önüne dökülür.
Sevgilinin cefasına aşık ol, sevgisine değil ;
Böyle ol da o nazlanan güzel, ağlayıp inleyen bir aşık kesilsin sana.

Mevlana

Gel

Gel, gel aramiza katıl;

biz Hakk´a
gönül vermis aşk insanlarıyız!
Gel,
gel bize katıl da sevgi kapisindan
içeriye giriver,
giriver ve evimizde
bizimle beraber otur.
Gel birbirimizle içten konuşalım...
( gönüllerimizle sarmaş- dolaş olalım da )
kulaklardan gözlerden gizli konuşalım..
Güller gibi dudaksız ve sessiz gülüşelim...
Tipki düsünce gibi dudaksız-dilsiz görüşelim.
Mademki hepimiz biriz, birbirimize dilsiz-dudaksız, gönülden seslenelim...
Mademki ellerimiz kenetli, gel bu halden bahisler açalım;
el- ayak, gönül hareketlerini daha iyi anlar,
öyle ise gel dilimizi tutalım, titreyen gönüllerimizle konusalım.

GÖNÜL EHLİ

“Gönül ehli kimdir acep, onu kime sorayım”
derseniz; Ona kâmil mürşit derler, onu ancak tanır erenler.
“Erenler nerde?” derseniz; Erenler Hakk kubbeleri
altındadır. Hakk, erenlerini dilediğine gösterir, anı bil.
Erenleri buldum, anlara sordum “Kâmiliniz nerde?”
Dediler ki; “Aramızda, o İnsan-ı Kâmildir, Melami’dir. Gönül
ehli odur, onu tanıyan Allah’ı da gönlü de tanır” Dedim;
“Onu nasıl tanıyacağım, “Yedi derya geçeceksin” dediler.
“Yedi derya nerededir?” diye sordum. “Yedi deryayı
ancak İnsan-ı Kâmil bilir” dediler. İnsan-ı kâmile sordum
deryaları, dedi; “Dü cihanı terk iledir, ölmezden evvel
ölmek ile, Hakk ile dirilmekle olur.” Dedim; “Ben bunların
hepsini can-ı gönülden kabul ediyorum.”
İnsan-ı kâmil; “Senin canın da yok gönlün de.
Evladım senin nefsin var, enâniyetin var, olmazsa
olmazların var. Gözlerin var Hakk’ı görmez, kulakların var,
Hakk sesi işitmez. Allahü Teala bu gibi insan kılığındakilere
“hayvan” diyor” diye buyurdu.
Yedi deryayı geçmeye razı oldum insan olmak için.
İnsan-ı Kamil; “Yedi deryanın birincisi ef’al deryası, ikincisi
sıfat deryası, üçüncüsü zat deryası, dördüncüsü cem
deryası, beşincisi hazretül cem deryası, altıncısı cemmül
cem deryasıdır.
Yedincisine ise ehadiyetül cem deryası derler ki, bu
deryaya dalanın limesi dahi kalmaz. Bu son makamdır, bu
makam Hazreti Muhammed’e racidir. Bu makama nasibiolanları ancak Hazreti Muhammed alırsa zevk alınır ve illa
bu makamdan zevk alınmaz.” Diye anlattıktan sonra, beni
hiç kimsenin olmadığı bir odaya aldı.
Bir seccadeye dizlerimizin üzerine oturduk, ellerimizin
parmaklarını birbirine değdirdikten sonra Kuran-ı
Kerim’den şu ayetleri okudu;
(Fes’elû ehlezzikri in küntüm lâ ta’lemûn) (Nahl 43-
Enbiya 7) “Allah’ı zikretmenin keyfiyetini bilmiyorsanız bir
İnsan-ı Kâmil’den zikrin içeriğini öğrenmiş olursunuz,
zikriniz o zaman zikir olur “
(Fes’elû ehlezzikri in küntüm lâ ta’lemûn) ayetinin
hakikatte manası; La faile illallahtır, yani her fiilde fail olan
Allah’tır. (Züyyine linnâsi hubbüşşehevâti) (Ali İmran 14)
ayetini okuduktan sonra, ef’al makamı ile ef’al deryasına
dalmış oldum.
Deryanın ne kenarı var ne de sahili a dostlar! Artık
deryadan kara görünmez oldu, dünya dahi görünmez oldu.
Karada olanlar, denizde olanların halinden bilmediği gibi,
hacılar, hocalar, filozoflar, ilahi aşkın halinden bilmezler.
İşte, bu ilahi aşkın halinden bir nebze de olsa
anlatmaya çalıştım. Bu deryalardan geçip gönüle
ulaşacaksın. Bu görünmez, bilinmez deryalara ulaşmakta
nasibi olanlar dahi, önce bir Melami İnsan-ı Kâmil’ine
ulaştılar.
Bütün büyük Veliyullahların eserlerinde hayatlarını
anlatırken; “ Bu anlattığımız deryaları geçebilmek için,
dünyayı da ahireti de terk ettiler, terki dahi terk ettiler,
deryaları geçtiler, gönül ehli oldular” diye buyrulur.

MEVLEVİ TERİMLERİ
Mevlevîlerde, edep telâkkisiyle inançtan meydana gelen terimler vardı. Meselâ kapıyı kapamak, ocağı, yahut mumu söndürmek, ışığı yakmak gibi çeşitli mânaları arasında kötüleri de olan sözler, Mevlevîlikte kullanılmaz, bunların yerine «kapıyı örtmek> yahut «sırlamak», «ocağı ve mumu dinlendirmek», «ışığı uyarmak, uyandırmak» gibi tâbirler kullanılırdı. Ben denmez, «biz», yahut «fakiyr» denirdi. Sen denmez, «siz», yahut «nazarım» denirdi.
Bunların çoğunda Mevlevîlerle diğer tarikatler arasında iştirak vardı. Aynı tâbir, bütün tarikat erbabınca kullanılırdı. Bir kısmı ise yalnız Mevlevîlere mahsustu.

Agâh ol. agâh olmak: Kendine gel, kendine gelmek. Bir şeyi anlamak, gerçeğe ermek anlamına geldiği gibi uykudan uyanmak mânasını da ifade ederdi. Uyan, kalk yerine birisi uyandırılırken el uciyle hafifçe yastığına vurularak yine yavaşça «agâh ol erenler» denirdi.

Allah derdini arttırsin: Bir nev-niyazın aşk ve cezbeye ait bir tezahürü görülürse şeyh veya dedeler, ona bu cümleyle duâ ederlerdi. Dert, aşk ve ihlâs, teslim ve vefa, neş'e ve iştiyak mânalarına kullanılırdı.

Aşkolsun : Birisinin yanına gelen şahıs, oturup niyaz edince, yâ*ni onunla görüşüp yerine oturarak yeri öpünce ev veya hücre sahibi, o zata «aşkolsun» derdi ki bu söz, «hoş geldin» makamındaydı. Bu söze muhatab olan, söyleyenin makamına ve kemâline göre ya elini göğsüne koyup baş keserek «eyvallah» der, yahut yine eğilip yeri öperdi.

Su veya bir şey içene de «afiyet olsun» yerine «aşkolsun» denirdi. Bütün tarikatlerde müşterek olan bu tâbir, bazanda, karşılıklı ve tamamlayıcı tâbirlerle uzatılmıştı. «Aşkolsun» sözüne muhatab olan, «aşkın cemâl olsun» derdi. Bu söz üzerine «aşkolsun» diyen, «cemâlin nur olsun» der ve «nûrün alâ nûr olsun» cevabını alırdı.

Aşk-u niyaz, aşketmek: Selâm anlamınadır. Şeyh veya dede yahut da birisi, ihvandan birini sorarsa bu soruya karşılık «selâmı var» yerine soranın derecesine göre «aşk-u niyaz ederler, kademlerinize aşk-u niyaz ederler», yahut «aşkederler» derdi. Şeyhe veya dedelerden, yahut da İhvandan birine selâm gönderilirken «kademlerine aşk-u niyaz ederim», yahut sadece «aşk-u niyaz ederim» veya «aşkederim» denirdi.

Aşk vermek, aşk almak: Aşkolsun demeğe, yâni gelene hoş geldin yerine bu sözü söylemiye «aşk vermek», bu söze muhatab oluşa «aşk almak» denirdi.

Ateş-bâz : Mevlânâ'nın aşçısı olduğu rivayet edilen bu zatın adı, matbah ve aşçıbaşı yerine de kullanılırdı.

Avam : Sûfiler, hakikat ehli olmıyanlara zahir, zahit, avam gibi adlar vermişlerdi. Zahir, bilhassa Bektâşîler tarafından kullanılırdı. Zahit, hatta Yezîd ve yabancı sözleri, Alevîlere ait terimlerdi. Diğer tarikatlere « sûfî tarikatleri» diyen Mevlevîlerse tarikat ehli olmıyanlara «avam» derlerdi. Mevlevîlere mahsus olan bu terim, Mevlânâ'nın ve Sultan Veled'in eserlerinde de aynı mânada geçer.

Çerağ: Çırak tarzında kullanılan bu kelime, ışık, mum ve kandil anlamlarına gelirdi ve bütün tarikatlerde müşterekti.

Dede: Çile çıkarmış ve hücre sahibi olmuş derviş. Hurûfîlerde, Halvetîlerin bir kısmında ve bilhassa Gülşenilerde bulunan bu tâbir, daha ziyade Mevleviler tarafından kullanılmış ve âdeta onlara mahsus bir tâbir haline gelmişti.

Derviş : Bütün müntesiblere ve bilhassa çilekeşlere denirdi. Tarikat mensubu anlamına gelen bu tâbir, umumî ve müşterekti.
Dinlenmek, dinlendirmek : Işığın sönmesi, söndürülmesi.

Erenler, erenlerim : Şeyhlere ve dedelere söylenirdi.

Eyvallah : «iyi vallahi»den, yahut «İy vallahi»den bozmadır. Bu söz, çağırılan kişi tarafından, efendim mukabili kullanıldığı gibi «aşkolsun» sözüne karşılık teşekkür mânasını da ifade ederdi. Bir soruyu tasdik yollu kullanıldığı da vardı. «Allah eyvallah» tarzında kullanılırsa yemin makamına geçerdi.

Fahir: Mevlevi sikkesi. Mevlevîlerle Bektâşîler arasında müşterekti. Bektâşîler de Bektaşî tacına fahir derlerdi.

Fakiyr : Yok, yoksul anlamına gelen bu kelime, bütün tarikatlerde müşterekti ve ben yerine kullanılırdı.

Ganisiyim: Müşterek bir terimdi. Bir şey istenmeyip reddedildiği zaman söylenirdi. Bir şeyin çok olduğu da «ganî» kelimesiyle ifade edilirdi.

Göçmek, göçünmek: Ölmek.

Gönül etmek : Bir işin olması veya olmaması için kalben duada bulunmak, olmasını veya olmamasını istemek himmet etmek, birisinin işi için mânevi himmette bulunmak.

Görüşmek : İhvandan iki kişinin, birbirlerinin sağ ellerini, sağ elleriyle, yahut iki elle kavrayıp ağızlarına kaldırarak ve biraz eğilerek aynı zamanda ellerinin üstünü öpmelerine dendiği gibi Mevlevi sâliki, eline aldığı her şeyi, meselâ su içeceği vakit bardağı, eline aldığı kahve fincanını, yatacağı vakit ve kalktığı zaman yastığını, üstüne çekerken ve üstünden atarken yorganını, giyer ve çıkarırken, hırkasının ve çamaşırını yakasını, sikkesinin kenarını... öperdi ki bu öpüşe de görüşmek denirdi. Bu suretle küllî ruhun her şeye sâri olduğu, daha doğrusu her varlık, tek ve mutlak varlığın tezahürü bulunduğu anlatılmış olurdu. Mevlevilere ait bir terimdi.
Hakta: «Yok» sözü yerine kullanılırdı. Meselâ para yok yerine «mangır hakta» denirdi. Umumî ve müşterek terimdi.

Hak vere : Aynı mânada kullanılırdı. «Yok» sözü, hoş görülmez ve söylenmezdi. Bunun yerine bir şeyin bittiğini, tükendiğini anlatmak için «Hak vere oldu» denirdi. Müşterekti.

Hak erenler: Allah ve erenler anlamını ifade ettiği gibi gerçek erenler, yahut Hak olan erenler mânalarını da tazammun ederdi. Erenler hakkında söylenen müşterek terimdi.

Hâmûşân : Susanlar anlamına gelen bu terim, Mevlevîlere aitti, mezarlık ve ölüler yerine kullanılırdı.

Hâmûş-hâne: Bu da aynı mânayı ifade ederdi, Mevlevîlere aitti.

Hora geçirmek: Yemek anlamına gelen farsça «horden» kelimesinden yapılmaydı. Bir şey yemek anlamını ifade ederdi. Tarikatlerde müşterek bir terimdi. Halk dilinde de vardır.

Hora geçmek: Makbule geçmek mânasına gelen müşterek ve hattâ halk dilinde de mevcut bir tâbirdi.
İhvan : Bütün Mevleviler birbirlerine «ihvan-kardeşler» derlerdi. Umumî olmakla beraber daha ziyade Mevleviler tarafından kullanılırdı.

Kanını içine akıtmak: Cezbe ve neş'e halinde o hali izhar etmemek. Mevlevîlere ait bir terimdi. Coşkunluk gösterene «Kanını içine akıt» derlerdi.

Köçek : Nev niyaza ve bilhassa yeni semâ' çıkaran genç muhibbe «köçek» ve «Mevlânâ köçeği» denirdi. Ayrıca herhangi bir dedenin, yahut şeyhin hücre veya daire hizmetine bakan ve onun terbiyesi altında bulunan dervişe de «filânın köçeği» derlerdi.

Mangır: Para. Bu da müşterekti.

Mihman : Farsça konuk anlamına gelen bu kelime, aynı mânada kullanılırdı. Müşterek ve umumi bir tâbirdi.

Nazarım : Sen yerine kullanılırdı. Mevlevîlikte nazarın, yâni bakışın büyük bir ehemmiyeti vardı. Hamzaviler gibi Mevleviler de mürşidin bakışının, insanı cezbeye ulaştıracağına inanırlardı. Devr-i Veledî'de karşılaşanlar birbirlerinin yüzlerine ve kaşlarının aralarına bakarlardı. Aynı zamanda karşımdaki, benim nazarım olur, ben de ona nazar kesilirsem birleşmiş oluruz ki bu takdirde kelime, birliği de anlatır. Umumî olmakla beraber daha ziyade Mevleviler ve Bektâşîler tarafından kullanılırdı.

Nev-niyaz: Tarikate yeni girmiş ve bilhassa genç muhib ve semâ'zene denirdi. Mevlevîlere mahsustu.

Nezir-i Mevlânâ: Mevlânâ nezri, dokuz ve dokuzla kabil-i taksim olan sayılardır. Dokuzun iki misli olan onsekiz sayısı tam nezir sayılır ve onsekiz sayısı, nezr-i Mevlânâ'yı ifade ederdi. Tekkeye giden, derğâhtan çıkarken, dedesiyle görüşür ve bu sırada sır olarak, yâni gizlice avucuna, yahut niyaz ederken postunun altına, kudretine göre onsekiz kuruş, yahut onsekiz yirmibeşlik, yarım lira... koyardı. Kudreti yoksa yeşil bir yaprak, nezir yerine geçerdi.

Onsekiz sayısının Mevlevîlerce kudsiyeti nerden gelmektedir? Huseyn Fahreddin Dede, mecmuasın*da nezr-i Mevlevi'yi şöyle izah etmiştir:

«Nezr-i Mevlevi onsekiz olmak, Hazret-i Mevlânâ azzamallâhû zikrehû ve kuddise sırrahul a'lâ'ya yevmiyye onsekiz defa vürud eden tecelli-i zâta mebnidir. Her biri bin derece itibariyle müşahedatı onsekiz bin âlemi cami' olduğu gibi Hayy ism-i şerifine dahi mutabıktır. Kezalik nezr-i Şems altı olmak, altışar bin itibariyle üç mevalid de cem'i adette envâını nezr-i Mevlevi câmi'dir.»

Bu izahattan anlaşılıyor ki Mevlevîlerde bir de «nezr-i Şems» vardır ve bu nezrin sayısı altıdır.

Sûfîlerce mutlak varlık olan Allah, zatî iktizası olan hakıykat-i Muhammediyye'ye tenezzül etmiş ve bundan da kâinat zuhur eylemiştir. Yaratıcı kudretin aktif kabiliyeti olan «akl-i küll» le pasif kabiliyeti olan «nefs-i küll», dokuz göğü meydana getirmiş, bunların hareketi, dört unsuru izhar eylemiştir. Dokuz gökle dört unsurdan cemat, nebat ve hayvan vücut bulmuştur. Böylece kâinat, kısa ve toplu bir bakımla onsekiz varlıktan meydana gelmektedir. Mübalâğa ve tafsil bakımından bu onsekiz âlemin her
biri, Araplarca son sayı olan binle ifade edilmiş ve «onsekiz bin âlem» sözü meydana çıkmıştır.
Aynı zamanda Mevlânâ, Mesnevi'nin ilk onsekiz beytini bizzat yazmıştır. Mevlevîlerce bu onsekiz beyit, Kur'ânın Fâtiha'sı gibi bütün Mesnevi'nin özüdür. Allah adlarından «Hayy-daimî diri» adı da ebced hesabında onsekizdir. Bizce bu dokuz ve bilhassa onsekiz sayısında daha ziyade bu inancın ve Mesnevinin ilk onsekiz beytinin tesiri vardır.

Nezr-i Mevlânâ, edebiyata da girmiş ve tarih düşürülürken bu sayı, tarih mısraına eklenerek veya mısradan çıkarılarak tam sayının bulunması yoluna gidilmişti. Bu terim de Mevlevîlere mahsustur.

Niyaz: Baş kesmek de denir. Mukabeleyi anlatırken niyazdan bahsetmiştik. Mukabeleden başka zamanlarda bir Mevlevi, diğer bir Mevlevi ile ayakta buluşunca her ikisi de şu suretle birbirlerine niyaz ederlerdi: Niyâz eden, şehadet parmağını, diğer parmaklara nispetle düz olarak tutup sağ elini dudağına götürür ve şehadet parmağını sükût işareti yapar gibi dudaklarının üstüne biraz mail olarak koyup hafifçe öper ve derhal yine parmaklar biraz açık olarak elini kalbinin üstüne koyup başını eğerdi. Karşıdaki de aynı tarzda sağ eliyle aynı hareketi yapar ve baş keserek niyaz etmiş olurdu. Bu, parmağı ağza götürmek, sırrı fâşetmemeğe ve sükûta, baş kesmek de insanı takdise alâmetti.

Dergâha, şeyhe, dedeye ve canlara verilen hediyeye de niyaz denirdi. Bu bakımdan niyaz, aynı zamanda nezir müradifiydi. Umumî bir terimdi.

Rızâ: Allah razılığım ve yol uğruna çekilen zahmet ve mihnetlere razı olmayı bildiren bir terimdi. Müşterek olmakla beraber Mevleviler, bu tâbiri daha fazla kullanırlardı. «Rızâ» kelimesi, ebced hesabında 1001 sayısını ifade ettiğinden ve Mevlevi çilesi, binbir gün hizmetle olduğundan bu kelime, Mevlevi edebiyatına da girmişti.

Safa-nazar : Temiz bakış anlamına gelen bu söz, mürşidin sâlike nazarı ve sâlikin herkese ve herşeye birlik gözüyle bakışı hakkında kullanılırdı. Sâlik, hiç bir şeye kem nazarla, yâni kötülükle ve Allahdan ayrı bir görüşle bakmıyacaktı. Bu suretle yol eri, daimî bir huzur ve mücahede içinde bulunurdu ki bunun sonucu, vahdetin tahakkukuydu. Nazar tâbiri, Melâmî-Hamzavîlerde de aynı anlama gelirdi. Ancak safa-nazar terimi, Mevlevîlere aitti.

Sırrolmak: Gizlenmek, kaybolmak, sönmek, ölmek. Müşterekti.

Sırlamak : Gizlemek, kapıyı, pencereyi, yahut bir şeyi kapatmak, mumu, lâmbayı, kandili, elektriği söndürmek, ölüyü gömmek. Müşterekti.

Sırlanmak: Gizlenmek, kapanmak, söndürülmek, gömülmek. Umumî ve müşterekti.

Uyanmak, uyandırmak, uyarmak: Mumun, kandilin, ocağın ve sairenin yanması, yakılması, yakmak. Birisinin gerçek sırrına ermesi, erdirilmesi. Umumî ve müşterek bir terimdi.

TığIamak : Kurban kesmek. Bu da umumî ve müşterekti.

Tığlanmak: Kesilmek. Kurban hakkında kullanılırdı ve müşterek bir terimdi


Vahdet: Uyku.

Yürümek: Ölmek



Mevlana Celalettin Rumi

  1. Mevlana Celaleddin Rumi - AĞIT

  2. Mevlana Celaleddin Rumi - ALLAHIM BU VUSLATI HİCRAN ETME
  3. Mevlana Celaleddin Rumi - BAHAR
  4. Mevlana Celaleddin Rumi - BAŞKA YARINLAR
  5. Mevlana Celaleddin Rumi - BEN BENDE DEĞİL
  6. Mevlana Celaleddin Rumi - BERİ GEL
  7. Mevlana Celaleddin Rumi - BİR GECECİK
  8. Mevlana Celaleddin Rumi - BİR OLUR MU?
  9. Mevlana Celaleddin Rumi - BİRLİĞE ULAŞ
  10. Mevlana Celaleddin Rumi - BİZİM CANIMIZA GELSİN
  11. Mevlana Celaleddin Rumi - BU AYRILIK
  12. Mevlana Celaleddin Rumi - BU ŞİİR ONDAN UTANIYOR
  13. Mevlana Celaleddin Rumi - BUGÜN AHMET BENİM
  14. Mevlana Celaleddin Rumi - DEMEDİM Mİ?
  15. Mevlana Celaleddin Rumi - DENİZLERİN ÜZERİNDE
  16. Mevlana Celaleddin Rumi - DOSTLAR GÜN BUGÜN
  17. Mevlana Celaleddin Rumi - DUY ŞİKAYET ETMEDE HER AN BU NEY
  18. Mevlana Celaleddin Rumi - DUYDUM Kİ BİZİ BIRAKMAYA
  19. Mevlana Celaleddin Rumi - DÜN GECE
  20. Mevlana Celaleddin Rumi - EY BALÇIK DÜNYA
  21. Mevlana Celaleddin Rumi - GEL
  22. Mevlana Celaleddin Rumi - GELDİ
  23. Mevlana Celaleddin Rumi - GELİN DE BİZİ GÖRÜN
  24. Mevlana Celaleddin Rumi - GİTTİN
  25. Mevlana Celaleddin Rumi - GÖLGE KESİL
  26. Mevlana Celaleddin Rumi - GÜNEŞE KULUM BEN
  27. Mevlana Celaleddin Rumi - HALİMİZ TAMAM
  28. Mevlana Celaleddin Rumi - HANGİSİYİM BEN
  29. Mevlana Celaleddin Rumi - HAPİSTELER AMA
  30. Mevlana Celaleddin Rumi - HATIRLA AMA
  31. Mevlana Celaleddin Rumi - HEP O
  32. Mevlana Celaleddin Rumi - HERGÜN BİR YERDEN GÖÇMEK
  33. Mevlana Celaleddin Rumi - İSYAN ETMİŞİM
  34. Mevlana Celaleddin Rumi - KARDEŞİM
  35. Mevlana Celaleddin Rumi - KENDİ KENDİNE
  36. Mevlana Celaleddin Rumi - KENDİME YEDİREMEM
  37. Mevlana Celaleddin Rumi - NE ZAMAN
  38. Mevlana Celaleddin Rumi - NİCE İNSANLAR GÖRDÜM
  39. Mevlana Celaleddin Rumi - O GELİYOR O
  40. Mevlana Celaleddin Rumi - O KAPIYI KAPA
  41. Mevlana Celaleddin Rumi - OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN
  42. Mevlana Celaleddin Rumi - RÜBAİLER
  43. Mevlana Celaleddin Rumi - SU DEDİ Kİ
  44. Mevlana Celaleddin Rumi - ŞİAR EDİNDİK
  45. Mevlana Celaleddin Rumi - VAR OLANLAR GELİYOR
  46. Mevlana Celaleddin Rumi - VERDİM CANIMI GİTTİ
  47. Mevlana Celaleddin Rumi - YERLİ YERLİ YERLİ YERLİ

Paranı ver, gönlünü ver, canını ver
Ama SIRRINI VERME! ...
Günlerini say, kazancını say, büyüklerini say
Ama YERİNDE SAYMA! ...
İşini beğen, aşını beğen, eşini beğen
Ama KENDİNİ BEĞENME! ...
Emek ver, kulak ver, bilgi ver
Ama SAKIN BOŞ VERME! ...
Fidan büyüt, çocuk eğit, yoksul besle
Ama KİN BESLEME! ...
Davet et, hayret et, ülfet et, affet
Ama İHANET ETME! ...
Kitap oku, meslek oku, dünyayı oku
Ama LANET OKUMA! ...
Sınıfını geç, hayatını seç, rakibini geç
Ama GÜLÜP GEÇME! ...
Gönül al, dost al, yoldaş al
Ama BEDDUA ALMA! ...
Yaklaş, tanış, konuş, uzaklaş
Ama UŞAKLAŞMA! ...
Doğrul, sayrıl, evril, devril
Ama EĞRİLME! ...
Hislen, tasalan, seslen, uslan
Ama PASLANMA! ...
İtil, ütül, atıl, katıl
Ama SATILMA! ...
 

Mevlana Celaleddin Rumi

" BEN YAŞADIKÇA KUR'AN'IN BENDESİYİM

BEN, HZ. MUHAMMED MUSTAFA'NIN YOLUNUN TOZUYUM

BİRİ BENDEN BUNDAN BAŞKASINI NAKLEDERSE

ONDAN DA ŞİKAYETÇİYİM, O SÖZDEN DE ŞİKAYETÇİYİM, " 
Hz.Mevlana

Hz. Mevlâna Celaleddin-i Şiirlerden oluşan e-kitap dosyasını indirmek için buraya tıklayın
1. Yukarıdaki linke mouse sağ tuşla tıklayın
2. Save Target As / Hedefi Farklı Kaydet seçeneğini seçerek dosyayı bilgisayarınıza kaydedin.
Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol.
tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
Şu dünyada yüzlerce ahmak, etek dolusu altın verir de, şeytandan dert satın alır. 
Vazifesini tam yerine getirmemiş olanın vicdan yarasına ne mazaretin devası ne ilacın şifası deva getirmiş..
Aşk altın değildir, saklanmaz. Aşıkın bütün sırları meydandadır..
Aşk altın değildir, saklanmaz. Aşıkın bütün sırları meydandadır..
Yeşillerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe geçici, fakat akıllardan meydana gelen gül bahçesi hep yeşil ve güzeldir..
Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.
Aşk, davaya benzer, cefa çekmek de şahide: Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki..
Sen diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı hiç?
İsa'nın eşeğinden şeker esirgenmez ama eşek yaratılışı bakımından otu beğenir.
Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.
Ehil olmayanlara sabretmek ehil olanları parlatır. 
Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe şekerdir,helvadır.
Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?
Pisler, pisliklerini yapar ama sular da temizlemeye çalışır.
Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür. Selviyi hür bir halde yücelten, kederi de sevinç haline sokabilir.
Nasıl olur da deniz, köpeğin ağzından pislenir, nasıl olur da güneş üflemekle söner?
Akıl padişahı kafesi kırdı mı, kuşların her biri bir yöne uçar
Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir. Bir solukta aşağılık dünyadan göğe sıçrayıverir.
O beden testisi ab-ı hayatla dopdolu, bu beden testisi ise ölüm zehiri ile. İçindekine bakarsan padişahsın, kabına bakarsan yolu yitirdin.
Genişlik, sabırdan doğar.
Kim daha güzelse kıskançlığı daha fazla olur. Kıskançlık ateşten meydana gelir. 
Dünya tuzaktır. Yemi de istek. İstek tuzaklarından kaçının.
Irmak suyunu tümden içmenin imkanı yok ama susuzluğu giderecek kadar içmemenin de imkanı yok.
Gürzü kendine vur. Benliğini, varlığımı kır gitsin. Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer.
Ey altın sırmalarla süslü elbiseler giymeye, kemer takmaya alışmış kişi. Sonunda sana da dikişsiz elbiseyi giydirecekler.
Eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir. Zaten o eşek, inciyle denizin varlığından da şüphe eder.
Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.
Oruç tutmak güçtür, çetindir ama Allah'ın kulu kendisinden uzaklaştırmasından, bir derde uğratmasından daha iyidir.
Ayın, geceye sabretmesi, onu apaydın eder. Gülün, dikene sabretmesi, güle güzel bir koku verir. Arslanın, sabredip pislik içinde beklemesi, onu deve yavrusu ile doyurur.
Zahidin kıblesi, lütuf, kerem sahibi Allah'tır. Tamahkarın kıblesi ise altın torbası.
Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur..
Sarhoş, cinayeti yapar da sonra "özrüm vardı, kendimde değildim"der. Kendinde olmayış,kendiliğinden gelmedi sana,onu sen çağırdın.
İnsan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa, değeri o kadardır.
Birinin başına toprak saçsan başı yarılmaz. Suyu başına döksen, başı kırılmaz. Toprakla, suyla baş yarmak istiyorsan, toprağı suya karıştırıp kerpiç yapman gerek.
Yoldaki bir tepecik seni bunaltmış,oysa önünde yüzlerce dağ var
Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana, içinde inci vardır.
Adalet nedir? Her şeyi yerine koymak. Zulüm nedir? Bir şeyi yerine koymamak,başka yere koymak.
Hiçbir kafire hor gözle bakmayın. Müslüman olarak ölmesi umulur çünkü.
Şu deredeki su,kaç kere değişti,yıldızların akisleri hep yerinde.
Yol kesenler olmadıkça ,lanetlenmiş şeytan bulunmadıkça,sabırlılar ,gerçek erler,yoksulları doyuranlar nasıl belirir,anlaşılır?
Oyun ,görünüşte akla uymaz ama çocuk oyunla akıllanır.
Resimler ister haberleri olsun,ister olmasın,hepsi de ressamın elindedir,o elden çıkar.
Alışsan güvercin sallanan kamıştan kaçar mı hiç?O kamıştan göklere uçan yere alışmamış olan güvercin ürker,kaçar.
Mal, sadakalar vermekle hiç eksilmez. Hayırlarda bulunmak,malı yitmekten korur.
Çalınmış kumaş,devamlı kalmaz insanda. Hırsızı da darağacına götürür.
Ağlayışın,feryat edişin bir sesi,sureti vardır. Zararınsa sureti yoktur. Zararda insan elini dişler ama zararın eli yoktur.
Her korkuda binlerce eminlik vardır,göz karasında onca aydınlık mevcut.
Şarap kadehtedir ama kadehten meydana gelmemiştir ki. Ağzını,şarabı verene aç.
Ekme günü gizlemek toprağa tohumu saçmak günüdür. Devşirme günüyse tohumun bittiği gündür,karşılığını bulma günüdür.
Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.
Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?
Bülbüllerin güzel sesleri beğenilir de bu yüzden kafes çeker onları. Ama kuzgunla baykuşu kim kor kafese?
Meyve ekşi bile olsa, olmadıkça ona ham derler
Çayırlıktan, çimenlikten esip gelen yel, külhandan gelen yelden ayırt edilir.
Dünya malı, bedene tapanlara helaldir.
Gerçek kokusuyla, ahmağı kandıran yalan sözün kokusu, miskle sarımsak kokusu gibi, söz söyleyenin soluğundan anlaşılır.
Her dil, gönlün perdesidir. Perde kımıldadı mı, sırlara ulaşılır.
Ahlaksızların bağırışıyla, yürekli yiğitlerin naraları, tilkiyle arslanın sesi gibi meydandadır. Kötü nefis, yırtıcı kuştur.
Hırsın yemdir, cehennemse tuzak.
Doğan, avdan av getirir, fakat kendi kanadıyla uçar da avlanır. Padişah da bu yüzden onu keklikle, çil kuşuyla besler.
Dil, tencerenin kapağına benzer. Kıpırdadı da kokusu duyuldu mu ne pişiyor anlarsın.
Yemekle dolu karın, şeytanın pazarıdır.
Sözle anlatılan şey, yalan bile olsa, kokusu, gerçek olduğunu da haber verir, yalan olduğunu da.
Canım bedenimde oldukça, kulum, köleyim, seçilmiş Muhammet'in yolunun toprağıyım. Birisi sözlerimden bundan başka söz naklederse, o kişiden de bezmişim ben, o sözden de.
Sevgiden, tortulu bulanık sular arı-duru bir hale gelir. Sevgiden, dertler şifa bulur. Sevgiden, ölüler dirilir. Sevgiden, padişahlar kul olur. Bu sevgi de bilgi neticesidir.
Mumundur karanlık veren sana. Anlatırdım bunu ama, gönlünün beli kırılıverir. Gönül şişesini kırarsan artık, yaşamak fayda vermez. Rüşvet alan para pul padişahı değiliz. Paramparça olmuş gönül hırkalarını diker, yamarız biz.
Aşıkların gönüllerinin yanışıyla gözyaşları olmasaydı, dünyada su da olmazdı, ateş de.
İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir. Görememek ayıbı, göstermemek kusuru, uğursuz nefsin parmağına ait işte.
İnsan, gözden ibarettir aslında, geri kalan cesettir. Göz ise ancak dostu görene denir.
A kardeş, keskin kılıcın üzerine atılmadasın, tövbe ve kulluk kalkanını almadan gitme.
Bir gömlek derdine düşeceksin ama belki o gömlek kefen olacaktır sana.
Dün geçti gitti. Dün gibi, dünün sözü de geçti. Bugün yepyeni bir söz söylemek gerek.
Saman çöpü gibi her yelden titrersin. Dağ bile olsan, bir saman çöpüne değmezsin.
O dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti. Bak da gör, o dağda ne bir fazlalık var ne bir eksilme.
Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra
Gördün ya beni gamdan başka kimse hatırlamıyor, gama binlerce defa aferin.
 Nefsin, üzüm ve hurma gibi tatlı şeylerin sarhoşu oldukça, ruhunun üzüm salkımını görebilir misin ki?
Ağzını kapa ve altın dolu avucunu aç. Ceset cimriliğini bırak da cömertliği seç.
İnanmışsan, tatlı bir hale gelmişsen, ölüm de inanmıştır, tatlılaşmıştır. Kafirsen, acılaşmışsan, ölüm de kafirleşir, acılaşır sana.
Doğruluk, Musa'nın asası gibidir. Eğrilik ise sihirbazların sihrine benzer. Doğruluk ortaya çıkınca, bütün eğrilikleri yutar.
Bir kötülük yaptıktan sonra pişmanlık hissetmek Allah'ın inayet ve muhabbetine mazhar olmanın delilidir.
Sıkıntı ve huzursuzluk mutlaka bir günahın cezası, huzur ise bir ibadetin karşılığıdır.
Üzerinde pek çok meyveler bulunan bir dalı, meyvalar aşağı doğru çeker. Meyvasız bir dalın ucu ise, servi ağacı gibi havada olur.
Topluluk bizim yanımıza geliyor. Susacak olsak, incinirler. Bir şey söyleyecek olsak, onlara göre söylemek lazım geldiğinden o zaman da biz inciniriz
Ümit, güvenlik yolunun başıdır.
 Kuş seslerini öğrenen kimse, kuş olmadığı gibi aynı zamanda kuşların düşmanı ve avcısıdır.
Dert, insana yol gösterir.
İman, namazdan daha iyidir. Çünkü namaz beş vakitte, iman ise her zaman farzdır.
İki canlı kuşu birbirine bağlasan, dört kanatlı oldukları halde uçamazlar, çünkü ikilik mevcuttur.
Sokak köpeğine ister altın, ister yünden tasma tak, yine sokak köpeği olmaktan kurtulamaz.
Cübbe ve sarık ile alimlik olmaz. Alimlik, insanın zatında bulunan bir hünerdir. 
Değil mi ki gönül mutfağında yemekler tabak tabak, peki ne diye aşağılık kişilerin mutfağına kase tutacakmışım?
Hangi tohum yere ekildi de bitmedi, ne diye insan tohumunda böyle bir şüpheye düşüyorsun?
Testi taştan korkar ama o taş çeşme oldu mu, testiler her an ona gelmeye can atar.
Sus artık yeter! Sır perdelerini pek o kadar yırtma. Çünkü bize, kırıkları sarıp onarmak,
sırları örtmek yaraşır.
Altın aramıyorum, altın olmaya yeteneği olan bakır nerede?
Varlık peteğini ören arıdır. Arıyı vücuda getiren mum ve petek değildir. Arı biziz. Şekil sadece bizim imal ettiğimiz mumdur
Dünya köpüktür. Tanrı sıfatlarıysa denize benzer. Fakat şu cihan köpüğü, denizin arılığına, duruluğuna perdedir.
Sözün içini elde etmek için harf kabuğunu yar. Saçlar da sevgilinin yüzünü, gözünü örter.
Burnuna sarımsak tıkamışsın, gül kokusu arıyorsun.
Biz, tulumla, küple, testilerle tatmin olmayız. Bizi çekip ırmağınıza götürün.
Dünyaya demir atmış Karun'u, yer çekti, yuttu. Ulular ulusu İsa'yı gökyüzü çekti, yüceltti.
Ekmek, beden hapishanesinin mimarıdır.
Gübre olup bostanın gönlüne giren pislik, yok olur gider de pislikten kurtulur, kavunun, karpuzun lezzetini arttırır.
Avlanmak istedik mi uçup gittiğimiz yer Kafdağı'dır. Akbaba gibi leş avlamayız biz.
 Bir köpeğin önüne bir çuval şeker koysan bile, onun gönlü yine leş peşindedir. Şekerden ne anlar o?
Allah ile birleşmek demek, senin varlığının O'nunla birleşmesi demek değildir. Senin yok olmandır.
Küfürle iman, yumurtanın akıyla sarısına benzer. Onları ayıran bir berzah var, birbirine karışmazlar.
Köpekler gibi kızmayı bırak, arslanların gazabına bak. Arslanların gazabını görünce de var, bir yaşına girmiş koyun gibi yavaş ol.
Din evinde haset faresi bir delik açar ama kedinin bir miyavlaması ile ürker kaçar.
Kadınlar, aklı olanlara, gönül sahiplerine pek üstün olurlar. Cahillere gelince, onlar, kadına üstündür. Çünkü tabiatlarında hayvanlık vardır. Sevgi ve acımak, insanlık vasıflarıdır. Hiddet ve şehvet ise hayvanlık vasıfları.
Mümin bir kopuza benzer. Madem ki inanan kişi feryat edip ağlamada kopuzdur, kopuz kendisine mızrap vuran olmadıkça feryat etmez.
Madem ki, akıl babandır beden de anan, oğulsan babanın yüzüne bak.
Yeryüzü ile dağda aşk olsaydı, gönüllerinde bir ot bile bitmezdi.
Kuş, kafeste kaldıkça başkasının buyruğu altındadır. Kafes kırıldı da kuş uçtu mu, nerede ona geçecek buyruklar?
Bal çanağının ağzı kapalı. Sen ise, üstünü, yanını yalayıp duruyorsun. Çanağı yere çal,
İnsana bütün korku içinden gelir fakat insanın aklı daima dışarıdadır.
Dil, anlamlara bir oluktur adeta, fakat nereden sığacak oluğa deniz?
O kadar çok koşmayın, o kadar yorulmayın, şu yerin altında çırak ne olmuşsa usta da o olmuştur.
Bir lağımın pis kokusunu koklamak, ruhu kokuşmuş zenginlerle sohbetten yüz misli iyidir.
Sen, yeni bir çocuk doğurmadıkça, kan tatlı süt haline gelmez.
Hırsızlara, kötülere, alçaklara acımak, zayıfları kırıp geçirmektir.
Aşk, davaya benzer. Cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki.
Tohum yerde gizlenir de, o gizlenmesi bağın, bahçenin yeşermesine sebep olur.
Yazı yazılırken eli görmeyen kişi, yazı kalemin oynamasıyla yazılıyor sanır.
Gül solup, gül bahçesi harap olduktan sonra gülün kokusunu nereden duyabiliriz? Gülsuyundan!
Firavun, yüzbinlerce çocuk öldürttü, aradığıysa evinin içindeydi.
Geminin içindeki su, gemiyi batırır. Geminin altındaki suysa, gemiye arka olur.
Aynanın berraklığını yüzüne karşı söylersen, ayna hemen buğulanır, seni göstermez olur.
Eşek, suyun kadrini bilseydi, ayak yerine baş koyardı ırmağa.
Aklın deveciye benzer, sense devesin. Aklın seni ram eder, ister istemez dilediği yere çeker götürür.
Eğer parça buçukta bütünle beraberdir, ondan ayrılmaz diyorsan, diken ye, diken de gülle beraberdir.
 Gümüşün dışı aktır, berraktır ama onun yüzünden el de kararır, elbise de.
Ateşin kıvılcımlarıyla al al bir yüzü vardır. Ama yaptığı kötü işe bak, karanlığı seyret.
Yoksul, cömertliğin aynasıdır.
Peygamberler insanları Allah'a ulaştırmak için gelmişlerdir. İnsanların hepsi bir bedense, kulla Allah birleşmişse kimi kime ulaştıracaklar?
Bir mumdan yakılan mumu gören, gerçekten de asıl mumu görmüştür. Düşünenlerin
düşündürdükleri...
 Sabır, genişliğin anahtarıdır.
Gündüz gibi ışıyıp durmayı istiyorsan, geceye benzeyen varlığını yaka dur.
Ana karnındaki çocuğa doğmak, dünyadan göçmektir
Somuna benzer bir şey düzsen, emdin mi, şeker gelir ondan, ekmek tadı değil.
Terazide arpa altınla yoldaş olur ama bu, arpanın da altın gibi değerli olmasından değildir.
Koruktaki su ekşidir ama koruk üzüm olunca tatlılaşır, güzelleşir. Derken küpte yine acır, haram olur fakat sirke olunca ne güzel katıktır.
Ay, yıldızlardan utanır ama yine de cömertliği yüzünden yıldızların arasında bulunur.
İnanan, inananın aynasıdır. 
Sen şekillerde kalırsan puta tapıyorsun demektir. Her şeyin şeklini bırak, manasına bak
Rengi kara bile olsa, bir kişi seninle aynı maksadı güdüyorsa, ona ak de, senin rengindedir.
 Hacca gideceksen, bir hac yoldaşı ara. İster Hint'li olsun, ister Türk, ister Arap. Şekline, rengine bakma, maksadı ne, ona bak.
 Yokluk, varlığın aynasıdır.
 Arslanın boynunda zincir bile olsa, bütün zincir yapanlara beydir arslan.
Zıddı meydana çıkaran, onun zıddı olan şeydir. Bal, sirkeyle belirir.
Kasırga pek çok ağaçlar yıkar fakat yeşermiş bir ota ihsanlarda bulunur.
Dostların ziyaretine eli boş gelmek, değirmene buğdaysız gitmektir.
Herkes güneşi görebilseydi, güneşin ışıklarına delalet eden yıldızlara ne ihtiyaç vardı?
Hiç köpeğin havlaması, ayın kulağına değer mi?
Huzurunda bulunmayanlara bile böyle elbiseler, böyle yiyecekler verirse, kim bilir konuğun önüne ne nimetler koyar.
Hıristiyanların bilgisizliğine bak ki, asılmış Tanrı'dan medet umuyorlar.
Resim, ressama, beni kusurlu yaptın diye söz mü söyleyebilir?
İnsanoğlu, dilinin altında gizlidir. Dil, can kapısının perdesidir. Yel, perdeyi kaldırdı mı ne var, belirir bize.
Sen de sağ eline bir sopa aldın ama senin elin nerede, Musa'nın eli nerede
Akıllı birisinden gelen cefa, bilgisizlerin vefasından iyidir.
Kara odun ateşe eş oldu mu, karalığı gider, tümden ışık kesilir.
Bağış, kine merhemdir.
Tahta içinde yaşayan kurt, o tahtanın fidan olduğu vakit ki halini bilir mi hiç?
Madem ki hırsızsın, bari o güzelim inciyi çal, madem ki gebe kalıyorsun, bari yüce bir çocuğa gebe kal.
Korukla üzüm birbirine zıttır ama, koruk olgunlaştı mı güzel bir dost olur.
Tanrı yüzünü çirkin yaratmışsa, kendine gel de, hem çirkin yüzlü hem çirkin huylu olma bari.
Aynada bir şekil görürsün hani, senin şeklindir o, aynanın değil
Satrançta piyon yola çıkar da, sonunda yüce vezir olur.
Kibir kokusu, hırs kokusu, tamah kokusu, söz söylerken soğan gibi kokar.
Sonsuzun iki yanı da yoktur, ortası nasıl olabilir?
Dosttan, yakınlardan gelen bir cefa, düşmanın üçyüzbin cefasına bedeldir.
Bal yiyen arısından gocunmaz..
Güneşin ışığı pisliğe vursa bile pislenmez, ışıktır o.
Başın ırmağın suyuna daldı mı, suyun rengini nasıl görebilirsin?
Davud'un elinde mum oluyor, senin elindeyse mum, demire dönüyor. Sabır, insanı maksadına en tez ulaştıran kılavuzdur.
Yılan yumurtası da serçe yumurtasına benzer ama aralarında ne kadar fark var.
Bilginin, iki kanadı vardır, şüphenin tek.
İkiyüz batman bala, bir okka sirke döksen, balın içinde erir, gider. Balı tattın mı sirkenin tadını bulamazsın fakat tartarsan bir okka fazla gelir. Demek ki sirke, hem yok olmuştur, hem vardır.
Bir kuyudan her gün toprak çeker, her gün orayı kazar, eşersen, sonunda arı duru suya ulaşırsın.
Denizden bile yerine su koymadan devamlı su alsan, bu işin denizleri çöle çevirir.
Sen, yerdeki yeşillik gibisin, ayağın bağlı. Bir yel esti mi, tam inanca ulaşmadan başını sallarsın.
Oltandaki et lokması, balık avlamak içindir. Öyle lokma ne bağıştır ne cömertlik.
Sözün eğri olsa da, anlamı doğru bulunsa, sözdeki o eğrilik, Tanrı'ya makbuldür.
İçen akıllıysa, aklının parlaklığı daha da artar, fakat kötü huyluysa daha beter olur. Ama halkın çoğu kötü olduğundan, beğenilmez huylara sahip bulunduğundan, içki herkese haram edilmiştir.
 Eşeğin ardını öpmekte bir tat, tuz yoktur. Faydasız yere, sakalını, bıyığını kokutur.
Pirlik, saçın sakalın ağarması ile elde edilmez. İblisten daha ihtiyar kim var?
Tavus kuşu gibi sadece kanadını görme, ayağını da gör.
Pirenin ısırışından meydana gelen yanış, seni yılan soktu mu yok olur gider.
 Öküz, ansızın Bağdat'a gelir, şehri bir baştan öte gezip, dolaşır. Bütün o zevki, hoşluğu, tadı, tuzu görmez de göre göre karpuz kabuğunu görür.
Hani bir hayvan vardır, porsuktur adı. Dayak yedikçe semirir, büyür, köteği yedikçe daha iyileşir, sopa vuruldukça semirir, insan da gerçekte porsuktur, çünkü o da dert, mihnet sopasıyla büyür, semizleşir.
Uçan kuş, yeryüzünde kalsa tasalanır, derde düşse ağlayıp inlemeye koyulur. Fakat ev kuşu, kümes hayvanı, yeryüzünde sevinçle yürür, yem toplar, neşeyle koşar durur. Ölülerle savaşıp gazilik elde edilmez.
Hoş, güzel ömür, yakınlık aleminde can beslemektir. Kuzgunun ömrü ise fışkı yemeye yarar.
Kin, sapıklığın da aslıdır, kafirliğin de.
Kuru duayı bırak, ağaç isteyen tohum eker.
İnciyi sedefin içinde ara, hüneri de sanat ehlinden iste.
İnsan bir ağaca benzer, kökü, ahdinde durmaktır.
Susmakla canın özü, yüzlerce gelişmeye ulaşır. Ama söz, dile geldi mi, öz harcanır.
Hiç ay, yeryüzünde ev sahibi olur mu?
Hırs, çirkinlikleri bile güzel gösterir.
Padişahın adamlarından biri, zindanın burcunu yıksa, zindancının gönlü bu yüzden kırılır mı hiç?
Hiçbir şeyden haberi olmayan cansızlardan, gelişip boy atan bitkiye, bitkiden yaşayış, derde uğrayış varlığına, sonra güzelim akıl, fikir, ayırt ediş varlığına geldin.
Yol afetleri içinde şehvetten beteri yoktur.
Demirciliği bilmiyorsan, demirci ocağından geçerken sakalın da yanar, saçın da
Taş, taşlıktan çıkıp yok olmadıkça, mücevher olup yüzüğe takılır mı hiç?
· Padişah, töhmet altına alınanı Karun'a çevirir. Artık suçsuzu ne hale kor, onu sen düşün.
Eğri ayağın gölgesi de eğridir.
Tam inanç aynası kesilen kişi, kendini görse bile, Tanrı'yı görmüş olur.
Bilgiye ulaştı mı ayak, kanat olur.
Göz olgunlaştı mı, temeli, özü görür. Ama kişi şaşı oldu mu parça buçuğu görür ancak.
Sınama, deneme yolunda bilgi, tam inançtan aşağıdır, zindansa yukarı.
· Can, doğan kuşuna benzer, beden ona bir tuzak

   mesneviyi indir

                     
 
Bilginler Sultanı Bahaeddin Veled

  Belh'te Bir Fikir Ayrılığı Doğmuştu

  Bizim Durağımız Konya Şehridir
  Kervan Konya'ya Doğru Ağır - Ağır İlerliyordu
  Yeni Bir Medrese Yapılıyor

                     
  Mevlâna Celâleddin
  Babasının Vefatından Sonra Burhaneddın Konya'ya Geldi
  Seyyid'in Manevi Vazifesi Bitiyordu
                     
 
Mevlâna'nın Hayatında Parlayan Güneş: Tebrizli Şemseddin
  Mevlâna'yı Mevlâna Yapan Tebrizli Şems
  Tanınmaktan Korkuyor, Yokluğa Yol Alıyordu
  Mevlâna Şems ile bambaşka
  Mevlâna'nın Cezbe Devresi
  Mevlâna Mektuplar Yazıyordu
  Altun Tenlim, Gümüş Bedenlim, Dilim, Dilberim Geldi

  İlâhi, Aşk Ve Vecd Günleri
  Şems Olayı Ve Düşünceler
  Büyük Sır

  Bir Müşahede
  Bu Sırada Mevlâna
  Mevlâna Ve Şems Bir Menzilde Birleşiyorlardı
  Haber Doğru Olsaydı, Canımı Verirdim
                     
 
Altın Dovucunun Örsünden Gönül Sesleri Geliyordu
  Kuyumcu Selâhaddin Temiz Yürekli, Saf Bir İnsandı

  Mevlâna, Fatma Hatun'u Oğluna Aldı...
  Mevlâna Şeyh Selâhaddinl Böyle Kaybetti
                     
 
Mevlâna'nın Ufkunda Yeni Bir Işık: Çelebi Hüsameddin
  Mesnevi'ye Böyle Başlandı
  Mesnevi'nin İlk Onsekiz Beyti
  Mesnevi'nin Gönül Alıcı Dibaceleri
  Şeyh Sadreddin Konevî De O'na Uydu

  Emir Süleyman Pervane, Mevlâna'nın Müridleri Arasına Katıldı
  Mevlâna'nın Yeni Bir Eseri Doğuyor: Fîhî Mâ-fîh
  Mevlâna'nın Bir Mektubu
  Mevlâna, Resmini Yaptırıyor
                     
 
Mevlâna Ve Kadınlık - Ailesi
  Alâeddin Çelebi Genç Yaşında Göçtü
  Ercesine Çalışmak Sultanlığı
  Hepimiz Toplanalım, Bir Araya Gelelim

  Kadı Kemâleddin De Mevlâna'nın halkasına girdi
  Mevlâna'da Aşk
  Mevlâna'da Doyumsuz Sevgi
  Mevlana'da Semâ
  Dinle Ney'den
  Mevlâna'nın Kulluğu Hak'kaydı
  İlâhi Güzellik, Ruhun Güzelliğindedir
  Mevlâna'nın Mütevazı Bir Hayatı Vardı

  Mevlâna, Konya'yı Öylesine Seviyordu Ki!..
  Mevlâna Ne Şair, Ne De Filozoftur
  Küçüğüyle, Büyüğüyle İnsana Sevgi
  Mevlâna'nın Torunu Ulu Arif Çelebi'nin Doğumu
                     
 
Mevlâna'da Gerçek Dost Ve Gönül
  Mevlâna, Şeyh Sadi-İ Şirazi İle Konya'da Görüştüler
  Mevlâna Ve Hacı Bektaşi Veli

  Mevlâna Dostu Mahmud Hayranı
  Mevlâna'nın Dili Üzerine
  Vakit Yaklaşıyor, Hak'ka Vuslatı Özlüyordu
  Güneş, İrfan Güneşiyle Birlikte Gurub Etti

  Mevlâna'nın Cenazesi Sabah Erkenden Hazırlanmıştı.
  Sadreddin Konevî Üzüntüsünden Bayılmıştı
  Mevlâna'nın Ölüm Günü Gerdek Gecesiydi
  Mevâna'nın Mezarı Üzerine Bir Türbe Yapılıyor
  Sanduka Üzerindeki Yazılar
  Mevâna'dan Sonra Yeni Bi Devir
  Mevlevilikte Semâ Ve Mahiyeti
  Haktan Alır, Halk'a Saçarız




 
 
  Bugün 52 ziyaretçi (128 klik) kişi burdaydı!  
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol