EsSeLamu Aleykum |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|

“Âdâb", edeb kelimesinin çoğuludur. "Edeb", sözlük anlamı ile, "terbiye", "utanma", "usul", "yol" ve "kaide” gibi anlamlara gelir. ”Muaşeret" ise birlikte yaşayıp iyi geçinme demektir. Bir İslam ahlakı terimi olarak “adab", göz önünde bulundurulması gerekli olan kaideler, usuller, ahlaken uyulması gereken hususlar, terbiye ve nezaket kuralları anlamında kullanılır. “Adab-ı muaşeret" ise topluluk içinde normal davranış şekilleri, insanların birbirleriyle geçinmeleri usulü, nezaket, terbiye ve görgü demektir.
Daha geniş bir bakış açısıyla, toplum içinde yaşayan insanın, birlikte bulunduğu diğer insanlarla uyum içinde yaşamasını sağlayan, hayatın günlük akışı sürecinde, insanların uymaları veya sergilemeleri gereken davranış, usul ve şekillerine, ahlâk, terbiye ve nezâket kurallarına, İslâm'ın güzel saydığı söz ve davranışlara, insanların kendisine davet olunan bütün hayır, zarâfet, usluluk ve güzel ahlâk kurallarını adâb-ı muaşeretdiye tanımlamak mümkündür.
Kâinatı en mükemmel bir düzen ve intizam üzere var eden Allah, bu düzen içinde insanı en güzel bir kıvamda yaratmış ve gerçeği şu ayet-i kerimede ifade buyurmuştur:
“ Biz insanı en güzel şekilde yarattık” (Tin, 95/4).
Bu güzel yaratılış, maddi yapıyı olduğu kadar, insanın manevi yapısının, soysal ve ahlaki davranışlarının temel niteliğini ve son noktada olması gereken şekli ve tarzı da kapsamaktadır. Bu temel niteliğin ona verilmesi, kendisini yüklenen kulluk vazifesini en güzel biçimde yerine getirmesini sağlamak hedefine yöneliktir. İşte bundan dolayı Yaratıcı Kudret diğer varlıkları da insanın istifadesine vermiş, böylece onu, âlem içinde hâkim duruma getirerek kendisine muhatap ve kulluk ile mükellef kılmıştır. Peygamberleri vasıtasıyla mutluluğa ulaştıran yolları göstermiş, iyi ve güzeli, kötü ve çirkini öğretmiştir. Her şeyi mükemmel olarak yaratan Allah, insanlara da bu mükemmel nizama paralel bir hayat sürmelerini sağlayacak düsturları öğretmiş, "doğru"yu ve "yanlış"ı göstermiştir.
Kur'an'ın bize öğrettiği ahlâk ve âdâb, zamandan zamana, mekandan mekana değişmeyen, evrensel hayat düsturlarını temsil eder. İslam ahlak ve adabı diye nitelediğimiz bu sistemin en güzel öreği de sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) dir. Kuran bu hakikati şöyle ortaya koymaktadır:
“Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” (Kalem, 68/4).
Bu ayet-i kerime bir yandan Hz. Peygamberi taltif ederken, bir yandan da müminlere hayat tarzlarını ve davranışlarını kendisine uyduracakları mükemmel bir örnek sunulduğunu da ifade etmektedir. Nitekim, Hz. Peygamber de"Ben, ahlâkın güzelliklerini tamamlamak için gönderildim." buyurmuştur.
O, Kur'ân'dan ibaret olan güzel ahlâkını hayatında yaptığı uygulaması ve tavsiyeleri ile ümmetine tebliğ etmiştir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Ey inananlar! Andolsun ki, sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resülullah en güzel örnektir” (Ahzab, 33/21).
Sevgili Peygamberimiz de hadis-i şeriflerinde güzel ahlakın hayatımızdaki önemini şöyle ifade buyurmaktadır:
"Kıyâmet günü, müminin mizanında güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teâla hazretleri, çirkin, düşük söz (ve davranış) sahiplerine buğzeder.""İnsanlara iyi ahlakla muamele et"
Âdâb-ı Muâşeretten Örnekler
Bir müslümanın toplum hayatında uygulaması gereken pek çok prensip vardır. Biz bunlardan 20 tanesine kısaca değineceğiz
1. İyi Geçimli Olmak
Bu prensip, beşeri münasebetlerin özünü teşkil eder. İslam’ın temel anlamlarından biri de barış ve güven esasına dayanan hayat anlayışıdır. Bu anlayışı günlük hayatımızın her safhasında insanlara yansıtmamız gerekir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır
"Müslüman diğer müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir."
2. Kötülüğe Karşı İyilikle karşılık Vermek
Allah katında sıddîkların mertebelerine erişmek için zulmedeni affetmek, irtibatı kesenle irtibat kurmak esirgeyene esirgemeden vermek, kötülüğü iyilikle savmak gerekir. Bu hususu yüce Allah şöyle bildirmektedir:
"İyilik, iyi söz ve davranış ile kötülük, (kötü söz ve davranış) bir değildir. Ben kötülüğü en güzel biçimde sav, bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak (ve samimi) bir dost oluvermiştir."
3. Küskünlüğe, dargınlığa ve düşmanlığa son vermek.
Müslümanın müslümanla üç günden fazla dargın durması helâl değildir. Peygamberimiz (a.s.)
"Ey Allah'ın kulları kardeş olun. Bir müslümanın kardeşine üç günden fazla küsmesi helâl olmaz." buyurmuştur.
4. Dargın iki müslümanın arasını bulmaya çalışmak.
Bu sadaka vermek kadar hayırlı bir iştir. Yüce Allah, Enfâl suresinin birinci âyeti ile Hucûrât suresinin 10. âyetinde müminlerin arasının düzeltilmesini emretmektedir.
"Müminler ancak kardeştirler. Öyle ise kardeşlerinizin arasını düzeltin" (Hucurat, 49/10).
5. İnsanların kusurlarını araştırmamak, bilakis bu kusurları örtmeye çalışmak.
Başkasının kusurunu arayan, önce kendi kusurunu görmelidir. Başkasının kusurunu örten bir müslümanın kusurunu da Allah örter ve onu affeder. Peygamberimiz (a.s.),
"Kim bir müslümanın bir ayıbını örterse Allah da onun kıyamette bir ayıbını örter" buyurmuştur
6. İnsanlara karşı kötü zan ve töhmette bulunmamak, nefret uyandırmamak, dedikodu yapmamak. Bu sözlerin konuşulduğu yerleri terk etmek.
Bu davranışlar âyet ve hadislerle yasaklanmıştır. Yüce Allah;
“Ey imân edenler! Çokça zannetmekten kaçınınız. Şüphe yok ki, zannın bâzısı günahtır ve araştırmakta bulunmayınız ve bazınız bazınızı gıybet etmeyiniz. Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? (Bilakis) Onu kerih görmüş olursunuz. Artık Allah'tan korkunuz, şüphe yok ki, Allah Teâlâ tevbeleri kabul edicidir, çok esirgeyicidir” (Hucurat 49/ 12)buyurmuştur.
Peygamberimiz (a.s.) ise bu hususu şöyle ifade etmektedir:
"Zandan sakının. Zira zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, haber koklamayın, birbirinze benlik yarışına girmeyin etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah'ın kulları, Allah'ın emrettiği şekilde kardeş olun. Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona (ihânet etmez), zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkîr etmez. Kişiye şer olarak, müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir. Her müslümanın malı, kanı ve ırzı diğer müslümana haramdır."
7. Büyüklere hürmet ve saygı; küçüklere, düşkünlere şefkat ve merhamet; özellikle aile arasındaki fertlere iyi muamele etmek.
Peygamberimiz (a.s.); büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermeyi istemektedir.
“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimizin hakkını tanımayan bizden değildir (bizim sünnetimi terk etmiştir)”
“İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez”
Yüce Allah, Özellikle ana babaya saygısızlık bir tarafa, onlara "öf " denilmesini bile yasaklamıştır (İsra, 17/23).
8. Selâmlaşmak
İnsanların karşılaşmaları veya ayrılmaları durumlarında birbirlerine güzel söz ve temennilerle mukabele etmeleri diğer bir ifadeyle “tahiyye” de bulunmalarıdır. Yüce Allah müminlerin selamlaşmasını istemektedir:
"Size bir selam verildiği zaman, ondan daha iyisiyle mukabele edin veya aynıyla selam verin..." (Nisa 4/ 86)
Şu hadis-i şerif de kimin kime selam vereceğinin esaslarını ortaya koymaktadır.
"Binekte olan yürüyene, yürüyen oturana, az çok'a selam verir."
Selâm, müslümanlar arasında sevgi bağlarının kurulmasında önemli bir araçtır. Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. Peygamberimiz (s.a.s.) selâmı yaymamızı, tanısak da tanımasak da her müslümana selâm vermemiz gerektiğini bununla da imanımız olgunluğa erdiği için Cennet'e gireceğimizi müjdelemiştir. Bu nedenle gençler ihtiyarlara, binek üzerinde olanlar yürüyenlere, yürüyenler oturanlara, arkadan gelenler önden gidenlere, bir kişi çok kişiye selâm vermelidir. Selâma daha güzel bir şekil de karşılık vermek gerekir Verilen selâmı alma durumunda olmayana selâm vermek mekruhtur. Yemek yiyene, namaz kılana, Kur'an okuyana, hutbe dinleyene selâm verilmemelidir.Topluma verilen selâma bir kişi karşılık verirse, diğerlerinin selâm alma sorumluluğu kalkar. Selâm getiren birinden selâmı almak, mektupta yazılı selâma ya mektupla ya da o anda sözle karşılık vermek gerekir. Eve girerken ev halkına selâm verildiği gibi ayrılırken de selâm vererek ayrılmak güzel bir iştir.
9. Tokalaşmak ve hal hatır sormak
Peygamberimiz müslümanların karşılaşınca tokalaşmalarını tavsiye etmektedir:
"İki müslüman karşılaşıp musâfahada bulununca, ayrılmalarından önce (küçük günahları) mutlaka affedilir."
10. Temiz giyinmek
Temizlik İslam'ın üzerinde önemli durduğu hususlardan biridir.
"Oku" emrinden sora ikinci sırada gelen emir elbiselerin temizlenmesidir.
"Elbiselerini temiz tut” (Müddessir 74/4)
Yüce Allah Kur'an'da temizlenenleri sevdiğini bildirmektedir:
ان الله يحب المطهرين
"Şüphesiz Allah temizlenenleri sever” (Tevbe,9/108)
Peygamberimiz beyanı ile الطهور نصف الايمان "Temizlik imanın yarısıdır.”
11.Sıla-i rahime riayet etmek
Müslümanlar uygun zamanlarda mümin kardeşlerini, büyüklerini ve yakınlarını ziyaret etmeli, onların gönüllerini hoş etmeye çalışmalıdır. Ancak ziyâretin, çok uzun ve usandırıcı olmamasına özen göstermelidir. Ziyârete gelenlere imkân nispetinde ikram etmelidir. Allah'a ve âhirete inanan, misâfirine izzet ve ikramda bulunmalıdır.Kur'an'da bir çok âyette sıla-i rahim emredilmektedir. Peygamberimiz (a.s.)
"Senin ile ilişkiyi kesen kimse ile ilişkini sürdür, seni mahrum edene ver, sana zulmedeni bağışla"[buyurmuştur.
12. Evlere girerken kurallara uymak.
Evlere girmeden önce zil çalarak veya kapı tıklatılarak izin istenir, buyurun edilince girilir ve selam verilir. Bu hususu yüce Allah şöyle ifade etmektedir:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Ey inananlar! Evlerinizden başka evlere, izin almadan, seslenip sahiplerine selam vermeden girmeyiniz. Eğer düşünürseniz bu sizin için daha iyidir” (Nur 24/27).
İzin verilmez ise girilmemeli ve eve kabul etmedi diye de alınmamalıdır. Çünkü gitmek istediğimiz kimse müsait olmayabilir, bir mazereti bulunabilir. Bu husus Kur'an'da şöyle bildirilmektedir:
Eğer evde kimseyi bulamazsanız, yine de size izin verilmedikçe içeriye girmeyiniz. Size "Dönün" denirse dönün. Bu, sizi daha çok temize çıkarır. Allah yaptıklarınızı bilir" ( Nur 24/28).
Aynı şekilde, erginlik çağına erişmemiş çocuklarla hizmetçilerin başkalarının odalarına girerken izin almaları yolunda eğitilmeleri ve öğretilmeleri gerekir. Bu husus Nur suresinin 58. âyetinde bildirilmektedir.
13. İnsanları küçümsememek
Bu husus Kur'ân'da şöyle ifade edilmektedir:
وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ ِ
"İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme; Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez" (Lokman, 31/18).
14. Doğru sözlü olmak.
Müslüman doğru sözlü olmalıdır. Kur'an-ı Kerim, müminlerin doğru ve dikkatli konuşmasını, söyleyecekleri sözü ölçülü ve bu sözün nereye varacağını düşünerek söylemelerini emretmekte ve onları sâlih amele yol açan güzel söz söylemeye yönlendirmektedir. Çünkü Allah, doğruların, doğru sözlülerin yardımcısıdır. Doğru sözlülerin hareketlerini hatadan korumayı, işlerini düzeltip yoluna koymayı kendilerine bir mükâfat olarak vaat etmektedir:
“ Ey inananlar! Allah'tan sakının, dürüst söz söyleyin de Allah işlerinizi kendinize yararlı kılsın ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Peygamber'ine itaat ederse, şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur”(Ahzab, 33/70-71)
15. İsraf etmemek
Müslüman israf etmemelidir. Çünkü israf dinen haram oluşunun yanında, bir tür görgüsüzce davranıştır.İsrâf, herhangi bir şeyi gereğinden fazla kullanmak demektir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ" "…Yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez” ( A'raf, 7/31)
ٍİsraf bütün harcamalarda söz konusu olabilir. İhtiyaç ölçüsünü aşan her harcamada israf vardır. Bu durumdan sakınanları Allah övgü ile anıyor:
Onlar, sarf ettikleri zaman ne israf ederler ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar" (Furkan,25/67)
16. Aşırı gitmemek
Müslüman hayatının her safhasında orta yolu takip etmelidir. En faydalı nimetler dahi sınırını aştığında insana dert olabilir.Beşeri münasebetlerde de bu denge çok önemlidir.İnsanlarla sohbet güzeldir. Fakat sohbette sürekli konuşan veya dinleyen olmak aşırılıktır.Bu durum cemaat içinde sıkıntıya sebep olur. Tebessüm edilecek yerde kahkaha atmak da anormal bir davranış olarak dikkat çeker. Aşırı yemek sofrada diğer insanlara karşı kişiyi küçük düşürürken diğer taraftan insanı dert sahibi yapar. Peygamber efendimizi aşırılığı men etmiştir:
Sahabeden İbn Abbâs anlatıyor: "Resûlullah (a.s.) hacda Akabe cemresine taş atma sabahı, bineğinin üzerindeyken: "Bana (taş) toplayıver!" dedi. Ben de ufak taşlardan onun için topladım. Avucuna koyduğum sırada şöyle buyurdu:
"Dinde aşırılıktan sakının. Sizden öncekileri, dinde aşırılıkları helâk etmiştir."
17. Mütevâzî olmak
İnsanın kendini büyük görmesi diğer insanlar nazarında onu küçültürken, bunun tersine alçak gönüllülük o kişiyi insanların nazarında kıymetlendirir .Unutulmamalı ki şeytanı lanetli kılan şey kibir olmuştur. Bizi yaratan yüce Allah insanı tevazu ile sevimli kılmıştır. Yüce Mevla şöyle buyurur:
Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen ne yeri delebilir ve ne de boyca dağlara ulaşabilirsin”(İsra, 17/37).
18. Ahde vefa.
Müslüman verdiği sözde duran insandır. Bu Allah ve Peygamberin kesin emridir. Yüce Allah şöyle buyurlaktadır.
يا ايها الذين امنوا اوفوا بالعقود
"Ey Müminler akitlerinizi yerine getirin" (Mâide, 5/1),
و اوفوا بالعهد ان العهد كان مسولا
"…Verdiğiniz sözü yerine getirin Çünkü söz veren sözünden sorumludur" (İsrâ, 17/34).
19. Meclislerde konumuna uygun davranmak.
Müslüman gittiği meclise temiz elbiseyle gitmelidir. Yaşlı ve bilgili kimselerden üstte oturmamalı, kendine söz düşmedikçe konuşmamalı, söylenilen faydalı şeyleri dinlemelidir. Sonradan gelenlere yer vermeli, birbirlerine karşı güler yüzlü, tatlı sözlü olmalıdır. Meclisten ayrılırken arkadaşlarından izin alarak ve selâm vererek ayrılmalıdır. Yüce Allah bu hususu Kur'ân'da şöyle ifade etmektedir:
“ Ey inananlar! Toplantılarda, size, "Yer açın" denince yer açın ki Allah da size genişlik versin; "Kalkın" denildiği zaman da hemen kalkın ki, Allah, içinizden inanmış olanları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah işlediklerinizden haberdardır” (Mücadele, 58/11).
20. Yemek adabına uymak.
Günlük hayatımızda önemi bir yer tutan yeme-içmenin de dinimizde kuralları vardır. Yemekten önce elleri yıkamak, yiyeceklerimizi helal ve temiz olarak yemek, Besmele ile başlamak, verilen nimetlere şükretmek, tıka-basa yemeyip henüz iştahı varken sofradan kalkmak, acele etmeden sağ elle yemek, yemekten sonra elleri yıkamak önemli görgü kurallarındandır.
İslâmda Muaşeret (Güzel Geçinme) Adâbı
İslâm dini, insanların muaşeretine (birbiriyle görüşüp konuşmalarına, toplum halinde medeniyet üzere yaşamalarına) büyük bir önem vermiştir.
Müslümanların birbirleriyle geçinmelerinde samimiyet, tevazu, sadelik, zorlanmama, karşılıklı yardım, nezaket, saygı, sevgi ve hayırseverlik bir esastır.
İslâmda halk ile geçinmenin çeşitli yönleri ve dereceleri vardır. Bunların bir kısmı şunlardır:
1) Herkese karşı tadlı dilli, güler yüzlü, açık kalbli olmak. Bir müslüman daima güleryüzlü bulunur. Hiç bir kimseyi asık bir yüzle karşılamaz. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Şüphe yok ki, Allah yumuşak huylu, açık yüzlü kimseyi sever."
2) Herkesle güzel şekilde görüşmek, insanlara eziyet vermekten kaçınmak.
Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur.
"Müslüman odur ki, dilinden ve elinden müslümanlar selâmette bulunur."
3) İnsanların eziyetlerine katlanmak, kötülüğe karşı iyilik yapmak.
Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Sıddîkların (özü-sözü dosdoğru olanların) derecelerine geçmek istersen, senden ilgiyi kesene bağlan, senden esirgeyene sen ver, sana zulmedeni de bağışla."
4) Dargınlığa hemen son vermek. Müslümanlar arasında bir dargınlık olursa hemen barışırlar, birbirlerinden üç günden ziyade ayrı kalmazlar. Müslümanların gönüllerinde düşmanlık ve kin duyguları yaşamaz.
Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Üç günden ziyade kardeşine dargın kalmak bir müslümana helal olmaz."
5) Dargınların arasını düzeltmeye çalışmak. Bir müslüman, iki din kardeşi arasında her nasılsa bir dargınlık olduğunu görünce aralarını bulmaya ve o küskünlüğü gidermeye çalışır.
Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Sadakanın en faziletlesi, dargınların aralarını bulup düzeltmektir."
6) İnsanların kusurlarını araştırmamak ve yaymamak, aksine örtmeye çalışmak. Müslümanlar kimsenin kusurlarını araştırmazlar. Kimsenin ayıbını ve kusurunu araştırıp ortaya çıkarmaya ve göstermeye çalışmazlar. Buna aykırı hareket dinde yasaktır.
Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Bir kul bir kulun kusurunu örterse, Allah Tealâ Hazretleri de onu kıyamette örter (günahlarını açığa vurmaz)."
7) Dostları arkalarından savunma. Bir müslüman gerektiğinde dostlarını, din kardeşlerini arkalarından savunur. Onlar hakkındaki yanlış fikirleri düzeltmeye çalışır.
Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
¬ "Bir kul kardeşine yardımda bulundukça, kendisine de Allah daima yardım eder."
İnsanların kalblerini kötü zandan korumak için sakıncalı yerlerden uzak durmak. Buna aykırı davranmak birçok kimselerin günaha girmesine sebeb olur, insanlar arasında dedi-koduya ve nefrete yol açar.
Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur:
"Töhmet yerlerinden kaçınız..."
9) Değişik halk sınıfları ile makamlarına göre sohbet edip ilişki kurmak. Herkese kabiliyet ve durumuna göre hitab etmeli. Bir alimden, bir zahidden, bir zenginden beklenen vasıfları, bir cahilden, bir fasıkdan, bir fakirden beklememelidir.
10) Yaşlılara hürmet, çocuklara, düşkünlere merhamet ve şefkat göstermek. İslâmda büyüklere karşı saygı, küçüklere karşı sevgi bir esastır. Bu esas, âileler arasında bir kat daha önemlidir. Anaya-babaya pek ziyade hürmet etmek bunun bir örneğidir. Bunları adları ile çağırmak terbiyeye aykırıdır. Bir kadının kocasını adı ile çağırması da edebe aykırı olduğundan mekruhtur. Bir hadis-i şerifin anlamı şöyledir: "Bir genç bir yaşlıya sadece yaşından dolayı hürmet etti mi, Allah da ona bir mükâfat olmak üzere, ihtiyarlığı zamanında hürmet edecek bir kimseyi muhakkak yaratır."
Bu mübarek hadis, yaşlılara saygı gösteren gençlerin sevab kazanacaklarını ve çok yaşayacaklarını müjdelemektedir.
11) Hayırsever olmak, yardım etmek ve arka çıkmak. Şöyle ki: Müslümanlar herkes için hayır ister, herkese yardımda bulunmaktan haz duyar. Müslümanların din ölçüleri içinde birbirlerine yardım etmesi ve şefaatta bulunması, aralarındaki kardeşliğin bir gereğidir. Kendisi için hayırlı görüp istediği bir şeyi, başkaları için de istemeyen kimse, İslâm muaşeretinin temiz esaslarını gözetmemiş olur.
Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Sizden biriniz kendi nefsi için sevip istediği bir şeyi kardeşi (veya komşusu) için de sevip istemedikçe, gerçek mümin olamaz."

MÜSLÜMANLAR ADABI MUAŞERET
İslam dini, insanların birbiriyle görüşüp konuşmalarına, medeni toplu bir halde yaşamalarına büyük bir ehemmiyet vermiştir..
Müslümanlıkta halk ile münasebetin safhaları, mertebeleri vardır. Bir kısmı şunlardır..
1_Herkese karşı tatlı dili, güler yüzü, açık kalpli olmak.
2_Herkese ile güzelce görüşmek, halka eziyet vermekten kaçınmak.
3_Halkın eziyetlerine katlanmak, Kötülüğe karşı iyilikte muamelede bulunmak.
4_Dargınlığına hemen son vermek.
5_Araları düzeltmeye gayret etmek.
6_İnsanların kusurlarını araştırmamak, ifşa etmemek, bilakis örtmeye çalışmak.
7_Dostları arkalarından müdafaa etmek.
8_İnsanların kalplerini kötü zandan korumak için töhmetli yerlerden uzak bulunmak.
9_Farklı halk sınıflarıyla, mevkilerini göre sohbette, münasebette bulunmak.
10_İhtiyarlara hürmet, çocuklara, düşkünlere merhamet ve şevkat göstermek.
11_Hayır sever olmak yardımlaşma ve dayanışmada bulunmak.
12_ Selam vermek.
13_Musahafa (El tutuşmada bulunmak).
14_Aksırana karşı hayır ve bereketle dua etmek, Elhadülillah diyene yerhamüküllah, aksırana, yehdine ve yehdikülüllah, demelidir. (Allah size rahmet etsin).
15_Meclislerde temiz ve adaba riayetkâr bir halde bulunmak.
16_Dostları ziyaret etmek.
17_Ziyarete icabet etmek.
18_Hürmet için ayağa kalkmak.
19_Değerli zatların ellerini öpmek.
20_Komşuluk haklarına riayet etmek.
21_Hastaları ziyarette bulunmak.
22_Cenazelere katılmak.
23_Müslümanların kabirlerini ziyaret etmek.

İslâmda Muaşeret (Güzel Geçinme) Âdâbı
İslam dini, insanların muaşeretine (birbiriyle görüşüp konuşmalarına, toplum halinde medeniyet üzere yaşamalarına) büyük bir önem vermiştir.
Müslümanların birbirleriyle geçinmelerinde samimiyet, tevazu, sadelik, zorlanmama, karşılıklı yardım, nezaket, saygı, sevgi ve hayırseverlik bir esastır.
İslamda halk ile geçinmenin çeşitli yönleri ve dereceleri vardır. Bunların bir kısmı şunlardır:

1) Herkese karşı tatlı dilli, güler yüzlü, açık kalbli olmak. Bir müslüman daima güleryüzlü bulunur. Hiç bir kimseyi asık bir yüzle karşılamaz. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Şüphe yok ki, Allah yumuşak huylu, açık yüzlü kimseyi sever."

2) Herkesle güzel şekilde görüşmek, insanlara eziyet vermekten kaçınmak.
Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Müslüman odur ki, dilinden ve elinden müslümanlar selamette bulunur.

3) İnsanların eziyetlerine katlanmak, kötülüğe karşı iyilik yapmak.
Bir hadîis-i şerifde buyurulmuştur:
"Sıddîkların (özü-sözü dosdoğru olanların) derecelerine geçmek istersen, senden ilgiyi kesene bağlan, senden esirgeyene sen ver, sana zulmedeni de bağışla."

4) Dargınlığa hemen son vermek. Müslümanlar arasında bir dargınlık olursa hemen barışırlar, birbirlerinden üç günden ziyade ayrı kalmazlar. Müslümanların gönüllerinde düşmanlık ve kin duyguları yaşamaz. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Üç günden ziyade kardeşine dargın kalmak bir müslümana helal olmaz."

5) Dargınların arasını düzeltmeye çalışmak. Bir müslüman, iki din kardeşi arasında her nasılsa bir dargınlık olduğunu görünce aralarını bulmaya ve küskünlüğü gidermeye çalışır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Sadakanın en faziletlisi, dargınların aralarını bulup düzeltmektir."

6) İnsanların kusurlarım araştırmamak ve yaymamak, aksine örtmeye çalışmak. Müslümanlar kimsenin kusurlarını araştırmazlar. Kimsenin ayıbını ve kusurunu araştırıp ortaya çıkarmaya ve göstermeye çalışmazlar. Buna aykırı hareket dinde yasaktır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Bir kul bir kulun kusurunu örterse, Allahü Teala Hazretleri de onu kıyamette örter. (günahlarını açığa vurmaz)."

7) Dostları arkalarından savunma. Bir müslüman gerektiğinde dostlarını, din kardeşlerini arkalarından savunur. Onlar hakkındaki yanlış fikirleri düzeltmeye çalışır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Bir kul kardeşine yardımda bulundukça, kendisine de Allah daima yardım eder."

8) İnsanların kalblerini kötü zandan korumak için sakıncalı yerlerden uzak durmak. Buna aykırı davranmak birçok kimselerin günaha girmesine sebeb olur, insanlar arasında dedi-koduya ve nefrete yol açar. Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur:
"Töhmet yerlerinden kaçınız..."

9) Değişik halk sınıfları ile makamlarına göre sohbet edip ilişki kurmak. Herkese kabiliyet ve durumuna göre hitab etmeli. Bir alimden, bir zahidden, bir zenginden beklenen vasıfları, bir cahilden, bir fasıkdan, bir fakirden beklememelidir.

10) Yaşlılara hürmet, çocuklara, düşkünlere merhamet ve şefkat göstermek. İslamda büyüklere karşı saygı, küçüklere karşı sevgi bir esastır. Bu esas, aileler arasında bir kat daha önemlidir. Anaya-babaya pek ziyade hürmet etmek bunun bir örneğidir. Bunları adları ile çağırmak terbiyeye aykırıdır. Bir kadının kocasını adı ile çağırması da edebe aykırı olduğundan mekruhtur. Bir hadis-i şerifin anlamı şöyledir: "Bir genç bir yaşlıya sadece yaşından dolayı hürmet etti mi, Allah da ona bir mükafat olmak üzere, ihtiyarlığı zamanında hürmet edecek bir kimseyi muhakkak yaratır."
Bu mübarek hadis, yaşlılara saygı gösteren gençlerin sevab kazanacaklarını ve çok yaşayacaklarını müjdelemektedir. Artık ihtiyarları bir yük kabuleden gençler, bunu biraz düşünmelidirler.

11) Hayırsever olmak, yardım etmek ve arka çıkmak. Şöyle ki: Müslümanlar herkes için hayır ister, herkese yardımda bulunmaktan haz duyar. Müslümanların din ölçüleri içinde birbirlerine yardım etmesi ve şefaatta bulunması, aralarındaki kardeşliğin bir gereğidir. Kendisi için hayırlı görüp istediği bir şeyi, başkaları için de islemeyen kimse, İslam muaşeretinin temiz esaslarını gözetmemiş olur. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Sizden biriniz kendi nefsi için sevip istediği bir şeyi kardeşi (veya komşusu) için de sevip istemedikçe, gerçek mü'min olamaz."

12) Selam vermek. Şöyle ki: Müslümanlar arasında selam vermek bir sünnettir, bir dostluk ve hayırseverlik alametidir. Selam almak da bir farzdır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Size bir şey göstereyim mi ki, onu yaptığınız zaman birbirinizi sevmiş olursunuz: Aranızda selamı yayınız."
Selam vermenin bazı edebleri vardır. Bunlardan bir kısmı: Bir topluluğun yanma girilirken konuşulmadan önce "Esselâmu aleyküm" diye selam verilir.
İçinde insan olmayan bir yere girildiği zaman "Esselâmu aleyna ve alâ ibadillahissalihîn" denir.
Gençler yaşlılara, süvariler yayalara, yürüyenler oturanlara, arkadan gelenler önden gidenlere selam verirler. Bir topluma verilen selama: "Ve aleykümüsselâm" diye içlerinden birisi karşılık verirse, diğerlerinden selam alma görevi düşmüş olur. Fakat o topluluk içinden hiç biri karşılık vermezse, hepsi de günahkar olur.
Bir toplantıdan ayrılırken de selam vermek iyidir.
Kendisine selam verilen kimse, daha güzel bir karşılıkta bulunarak şöyle der: "Ve aleykümüsselâmu ve rahmetullahi ve berekâtüh."
Bunu söylemek yerine göre pek güzeldir.
Bir kimsenin selamım getirip tebliği edene "Aleyke ve aleyhisselâm" diye karşılık verilir. Bir mektubla selam yazılmış olursa, ya dil ile veya yazı ile; "Ve aleykesselâm" denilir.
Selama karşılık veremeyecek durumda olanlara selam vermek mekruhtur. Onun için yemek yiyene, Kur'an okuyana, hutbe dinleyene, namaz kılana selam vermemelidir. Verilirse, cevablanması mutlaka gerekmez. İşlediği günahı açıkça söylemekten çekinmeyen kimselere (fasıklara) selam vermek mekruhtur.
Sonuç: Selam verip almak, bir dostluk belirtisidir, sevgi alametidir. Fakat selam verirken aşağı doğru bükülmek mekruhtur. Öyle ki, bazı alimlere göre, selam verirken rükü haline yakın eğilmek, secde etmek gibidir. Yaratıklara saygı için yapılacak bir secde ise imana aykırıdır.

13) Musafa (el sıkışmak). Şöyle ki: İki müslüman bir araya gelince birbirinin elini tutarlar. Salat-selam getirerek birbirinin hatırını sorarlar. Bu da sevgi ve dostluk nişanıdır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Birbirine rasgelen iki müslüman musafahada bulundu mu, onlar daha birbirinden ayrılmadan bağışlanırlar."

14) Teşmitte bulunmak (aksırana hayır ve bereket istemek). Şöyle ki: Bir müslüman aksırınca: "Elhamdülillâh" der. Yanındaki müslüman kardeşi de: "Yerhamükallah = Allah sana rahmet etsin" diye dua eder. Aksıran adam da: "Yehdina ve yehdikümullah = Allah, bizleri de sizleri de hidayet üzere bulundursun" diyerek karşılık verir.

15) Toplantılarda temiz bulunmak ve edebe uygun davranmak. Şöyle ki: Müslümanlar, toplantılarda yıkanmış olarak temiz bir halde bulunurlar, içleri ve dışları temiz olur. Toplantılarda ilim sahipteri ve yaşlılar baş tarafa geçirilir. Gerek olmadıkça söze karışmazlar, söylenilen yararlı şeyleri dinlerler. Toplantıya sonradan gelenlere yer verir ve birbirlerine karşı güleryüzlü bulunurlar.
Müslümanlar toplantılarda kendiliklerinden başka tarafa geçip oturmazlar. Kendilerine saygı için kalkarak yer vermek isteyenlerin hemen yerlerine oturmazlar. İki kişinin arasına rızaları olmadıkça girip oturmazlar. Bir toplantıda üç müslümandan ikisi başbaşa verip gizlice konuşmazlar. Böylece üçüncü kimsenin üzülmesine ve yanlış fikre kapılmasına meydan vermezler.
Müslümanlar bulundukları bir toplantıdan, arkadaşlarından izin alarak ayrılırlar. Geçici olarak toplantıdan ayrılanların yerine de hemen oturmazlar.

16) Dostları ziyaret: Müslümanlar uygun zamanlarda gidip din kardeşlerini, büyüklerini ve yakınlarını ziyaret ederler. Bu ziyaret de, bir sevgi ve bağlılık nişanıdır. Ancak bu ziyaret, usandırıcı ve pek sık olmamalıdır. Ziyarete gelen misafirlere mümkün olduğu kadar ikram edilmesi gerekir.
Bir hadîs-i şerîfde buyurulmuştur:
"Sizi ziyarete gelenlere ikram ediniz"

17) Ziyafetlere (davetlere) icabet etmek. Bir müslüman, din kardeşinin davetine uyar, ziyafetinde bulunur. Böylece aralarındaki sevgi ve yakınlık artmış olur. Bir hadîs-i şerîfde buyurulmuştur:
"Sizden birinizi, kardeşi düğün yemeğine veya başka bir şeye çağırsa, ona icabet etsin (uysun)"
Yeter ki, ziyafet yerinde haram bir şey bulunmasın. Çünkü bir müslüman, haramların işleneceğini bildiği bir yere gidemez. Ancak o haramları engelleyebilecekse veya kendisine saygı için işlenmeyecekse, gidebilir.
Ziyafetlerde, misafirlere ağırlık verecek kimseleri bulundurmamalıdır. Misafirler gitmek isteyince, ev sahibi ısrar etmeksizin biraz daha oturmalarını istemelidir. Toplantılar sade ve külfetsiz olmalıdır.

18) Saygı için ayağa kalkmak. Müslümanlar, yanlarına gelen din kardeşlerine karşı ayağa kalkabilirler. Bu bir hürmet belirtisidir. Mescidde bulunan veya Kur'an okuyan bir kimsenin, hürmet edilmeğe hak kazanmış bir kimse için ayağa kalkması mekruh değildir. Bir toplantıya gelenler için ayağa kalkılması adet olan yerlerde, ayağa kalkılması müstahabdır. Böyle yapılmazsa, kin ve nefrete yol açılmış olabilir.

19) Değerli zatların ellerini öpmek. Müslümanlar, alimlerin, takva sahibi kimselerin ve adaletli hakimlerin ellerini sevgi ve saygı göstermek niyetiyle öperler, onlarla musafahada bulunurlar; bunda bir sakınca yoktur. Bunlardan başka büyüklerin ellerini dindarlıklanna saygı ve ikram için öpmek de caizdir. Fakat dünyaya ait bir maksad için öpmek mekruhtur.
Bir de, bir müslümanın, başkası ile karşılaştığı zaman kendi elini öpmesi tahrimen mekruhtur. Alimlerin ve diğer büyüklerin huzurunda yerleri öpmek de haramdır. Bunu yapanlar ve yapılmasına razı olanlar günaha girmiş olurlar. Bu, bir nevi putlara yapılan ibadeti andırır. Bir müslüman için asla caiz değildir.

20) Komşuluk haklarını gözetmek. Şöyle ki: İslamda komşuluğun büyük önemi vardır. Bir hadîs-i şerifde buyurulmuştur:
"Ev satın almadan önce komşu, yola çıkmadan önce de yoldaş arayınız."
Komşulara ikram bir sünnettir. Bir müslüman komşusunun hakkını fazla gözetir, ona güleryüz gösterir, gerektiğinde ödünç verir, bir kaderi olunca onu tesilli etmeye çalışır, taziyede (baş sağlığı dileğinde) bulunur. Komşusuna eziyet verecek şeyleri yapmaktan sakınır. Evin akıntı suları ile ve çöplerle komşularını rahatsız etmez. Yüksek sesle devam eden çalgı ve radyo sesleri ile komşularını rahatsız edenler, hasta ve okur-yazarlarını düşünmeyenler komşuluk haklarını gözetmemiş olur ve topluma karşı görevlerini çiğnemiş sayılırlar.
Bir hadîs-i şerîfde buyurulmuştur:
"Kötülüklerinden komşusu emin olmayan kimse, gereği üzere Allah'a iman etmiş olmaz."
Sonuç: İnsan, komşularının sevgi ve övgülerini kazanmalıdır. Hazret-i Ömer (radıyallahu anh) buyurmuştur: "Komşusu, yakını ve yol arkadaşı tarafindan övülen kimsenin güzel hal ve ahlak sahibi olduğundan şübhe etmeyiniz."

21) Hastaları ziyaret etmek. Müslümanlar hasta olan dostlarını ve komşularını uygun zamanlarda yanlarına giderek ziyaret ederler. Sağlıklarına duada bulunurlar. Bu da sevgiyi kuvvetlendirmeye ve kalbleri hoşlandırmaya yardım eden bir görevdir. Bunun da bir takım edebleri vardır. Şöyle ki: Bu ziyaretler pek sık yapılmamalıdır, hastanın yanında çok oturmamalı, hastanın canını sıkacak sözler söylememelidir.
Bir hadîs-i şerîfde buyurulmuştur:
"Beş şey vardır ki, bunlar kardeşine karşı müslümana vacib olur; Verilen selamı almak, aksırana teşmit (hayır dua) etmek, davete gitmek (icabet etmek), hastayı ziyaret etmek, cenazelerin arkasından gitmek"

22) Cenazeleri teşyî etmek (uğurlamak). Bu da önemli ve sevabı çok olan bir kardeşlik görevidir. Müslümanlar, ölen din kardeşlerinin cenazelerini mezarlarına kadar üzgün ve düşünceli olarak götürürler. Rahmet toprağına bırakırlar. Haklarında rahmet isteyerek duada bulunurlar. Bir hadîs-i şerîfde buyurulmuştur:
"Bir cenaze üzerine namaz kılana bir kırat, gömülmesinde bulunana da iki kırat (sevab) vardır. Bir kırat ise, Uhud dağı kadardır."

23) Müslümanların mezarlıklarını ziyaret etmek. Müslümanlar kendi aralarında, ahirete göçmüş olanların, özellikle yüksek alimlerin ve salih kimselerin, mezarlarını zaman zaman ziyaret ederler, onları rahmetle anarlar. Bu da bir vefakarlıktır, değer bilmedir. Bir hadîs-i şerîfde beyan olunduğu üzere, mezarları ziyaret etmek ölümü hatırlatır, uyanmaya sebeb olur. Onun için kabirleri saygı ve ibretle ziyaret etmeli, insanlığın acıklı sonucunu düşünerek gaflet içinde yaşamaktan kaçınmalıdır.

Müslüman Çocugun Edebi - GÖRGÜ KURALLARI
Islâm; dogumdan ölüme kadar hayatIn ne sekilde yasanacagInI, davranIslarIn nasIl olacagInI, iç ve dIs dünyamIzIn ne sekilde bir yapIya kavusturulacagInI tespit etmistir. Madden ve mânen saglIklI bir fert, saglIklI bir aile ve saglIklI bir toplumun yolu IslâmIn emrettigi hayat tarzInI yasamak ile mümkün olabilecektir.
Her hayrIn basI Besmeledir !
Her hayIrlI ise Bismillahirrahmanirrahim ile baslanIr. Sonunda da Elhamdülillah denir.
Sevgili Peygamberimiz: "Bir ise besmele ile baslanIlmaz sonunda da Elhamdülillah denmezse o iste
hayIr olmaz"buyurmustur. Çünkü besmele çekerek kul ile Allah arasIndaki gerçek alâka kurulmus
olur. Nerelerde besmele çekilir veya çekilmez bir kaç misal verelim:
"Yemek yemege, abdest almaya ve hayIrlI ise baslarken besmele çekmek sünnettir.
. Tuvalete girerken besmele çekmek mekruhtur.
. Haram olan birseyi yapmaya baslarken besmele çekmek haramdIr.
Biz müslümanlar haramlardan kaçInacagIz.
. Kat'i olarak haram olan bir seyi islerken besmele çeken kâfir olur.
. KapIlarI açIp kapatIrken, mutfaktaki yemek kaplarInIn kapaklarInI açarken, yemek yaparken,
ocak yakarken, mutfaga girerken besmele çekmek sünnettir.
. Süt, su, çay, ilaç içmeye baslarken besmele çekilir.
. SakalI tamamen keserken besmele çekmek câiz degildir.

SELAM VERME ADABI:
Müslümanlar birbirleri ile karsIlasInca selamlasIr ve tokalasIr.
Selam vermek sünnet, verilen selamI almak farzdIr.
1. Islam'In emrettigi selamI unutma.
2. TanIdIgIn veya tanImadIgIn Müslümanlarla karsIlastIgIn zaman selam vermeyi ihmal etme
(Esselamü Aleyküm).
3. Selam verme sekli söyle:
a) Binek üzerinde olan yürüyene,
b) Yürüyen oturana,
c) Az kisiler çok kisilere,
d) Küçükler büyüklere selam verirler.
4. Verilen selama onun misliyle veya ondan daha güzel bir sekilde cevap ver.
5. Konusmadan önce selam ver. Peygamberimiz bir Hadis-i seriflerinde söyle buyuruyor:
"Kim selamdan önce konusmaya baslarsa ona cevap vermeyin"

KONUSMA ADABI
SahsImIza karsI vazifelerimizden biri de dilimizi terbiye ve islah etmektir. Insan iyi ve kötü bir çok
seyi dilinden bulur. Birçok insan dili sebebiyle en büyük musibetlere ugramIslardIr.
InsanlarI cehenneme sürükleyip götüren de dilleridir.
01. Söyledigi sözün nereye varacagInI, düsünmek.
02. Dünya ve ahiret için faydasI olmayan sözleri söylememek.
03. Sözleriyle kimsenin gönlünü kIrmamak.
04. Musibet ve felaket getireceginden korktugu seyi söylememek.
05. Konusurken baskasInIn sözünü kesmemek.
06. Bir insanI över veya yererken asIrI gitmemek.
07. Büyüklerin yanInda yüksek sesle konusmamak.
08. BosbogazlIk, gevezelik etmemek.
09. Söylerken agzInI egip büzmemek, avurt çatlatmamak, ustalIk, bilgiçlik satmamak.
10. Konusurken karsIsIndakini hiçe sayarak ukalalIk yapmamak, onun sözlerinde ayIp ve kusur
aramamak.
11. Dilini la'nete, küfüre ve kaba konusmaya alIstIrmamak.
12. Kendisine verilmis bir sIrrI baskasIna söylememek. .
13. Yalan yere bir söz vermemek, yapamayacagI bir seyi söylememek.
14. Yalan söylemekten, yeminden, gIybet etmekten, koguculuktan sakInmak.
15. BaskalarIyla alay etmemek, kimseye kötü bir ad takmamak.

GÜZEL SÖZLER ADABI
Söz söylerken güzel söylemek, kabalIk yapmamak, karsIsIndakilerin halini gözetmek, dokunacak
sözlerden ve tasavvurlardan sakInmak Müslüman'In vazifesidir.
Kur'an-I Kerim yedi çesit insanIn pesinden gitmeyi ve onlarI dinlemeyi yasak etmistir.
1- Dogruya ve yalana çok yemin eden.
2- Fikir ve düsüncesi düsük olan.
3- Suna buna söven, la'net eden, daima kusur ve ayIp arastIran.
4- Bir yerde konusulan seyleri baskalarIna tasIyan.
5- Cimri ve son derece sIkI olan ve insanlarI iyilikten çeviren.
6- HakkI tanImayan ve mütecaviz olan.
7- Günaha dadanan, serefsiz ve soysuz olan.

EVE GIRIS ÇIKIS ADABI
1. KapInIn sagInda veya solunda durmak.
2. KapIya 3 defa vurmak, izin verilir ise, içeriye girmek, izin verilmez ise geri dönmek.
3. Eve girince ve çIkarken "Esselamü Aleyküm" diyerek selam vermek.
4. Evden çIkInca "Bismillahi tevekkeltü al-Allah la havle vela guvvete illabillah" demek.

YEMEK YEME ADABI
01. Sofra hazIrlanIrken yardImcI olmak.
02. Yemekten önce ve sonra elleri yIkamak.
03. Büyükleri sofraya oturmadan sofraya oturmamak.
04. Besmele çekip, Allah'a vermis oldugu nimetler için sükür etmek.
05. Yemege önce yasça veya mevkice büyük olan kisinin baslamasI uygundur
06. Sag eliyle yemek.
07. LokmayI agza göre almak ve iyice çignedikten sonra yutmak.
08. LokmayI yutmadIkça ikinci lokmaya el uzatmamak.
09. Önündeki yemegi sogutmak için, yemegin içine üflememek.
10. BaskalarInI tiksindirecek, igrendirecek harekette bulunmamak ve söylememek.
11. AgIzda yemek varken konusmamak, gülmemek.
12. BaskasInIn lokmasIna ve yedigine bakmamak.
13. Elini yemek kabIna silkmemek ve lokmayI agzIna götürürken basInI tabaga dogru uzatmamak.
14. Yemek seçmemeye özen göstermek.
15. Yemegi aynI kaptan yeyip, tabagIn ortasIndan degil, kendi önünden yemek.
16. LokmasInI ve aldIgI yemegi bitirmek.
17. Tabaklarda artIk, sofrada kIrIntI bIrakmamak.
18. Toplu yemek yenirken herkes yeyip bitirmedikçe sofradan kalkmamak.
19. Yemek bitince "Elhamdülillah" demek.
20. Yemegi yapana tesekkür etmek.
21. Sofra kaldIrIrken yardImcI olmak.
22. Yemek sonrasI elleri yIkamak, disleri fIrçalamak.
23. Sokaklarda yemek yememek ve içmemek.
24. Gezinerek yemek yememek.
25. Helalinden, temiz yemek ve Allah'a sükretmek.
26. AcIkmadan yemek yememek.
Bir hadis-i serifte:
"Sizden biriniz yiyecegi zaman sag eli ile yesin,
içecegi zaman da sag eli ile içsin.
Zira seytan sol eliyle yer, sol eliyle içer." buyurulmustur.

YEMEK ÂDÂBI
İslâm açısından yemek yeme sırasında uyulması gereken ahlâk ve sıhhî kurallar.
İslâm dini, Müslümanın günlük hayatının düzenli bir şekilde olmasını istemiş ve bu hususu Kur'ân-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerle açıklamıştır.
Günlük yaşayış hakkında Peygamber Efendimiz (a.s)'den rivayet edilen hadislerden pek çoğu yemek âdâbına dâirdir. Rasûlüllah (a.s) her işine Allah Teâlâ'nın ism-i şerifini zikrederek başlamayı severdi. Bu mübarek âdetleri, yemeğe başlarken de aynıydı. Yemekten evvel ellerini yıkamayı ihmal etmez, sağ eliyle ve önünden yerdi. Başlarken "Bismillâh" veya "Bismillâhirrahmânirrahîm" derdi (Buhârî, Et'ime, 2). Hz. Peygamber (a.s), yemeğe başlarken besmele çekmeyi unutan kimsenin "Bismillâhi evvelehü ve âhırehü" demesini tavsiye buyurmuştur (Ebû Dâvud, III, 475).
Hz. Peygamber (a.s) yemeğin önünden yenmesini isteyerek, aynı tabaktan yemek yeniden bir sofrada, başkasının önüne uzanmanın çok çirkin olduğunu belirtmiştir. Sahabe,
"Yâ Rasûlüllah! Yiyoruz da karnımız doymuyor" diye sorduklarında Hz. Peygamber (a.s) "İhtimal ki ayrı ayrı yiyorsunuz"buyurdu; "Evet" karşılığını verdiklerinde Peygamber Efendimiz "Bir arada yeyiniz; besmele çekiniz, yemeğiniz bereketli olur" buyuruyorlar (Ebû Dâvud, İmâre, 20).
Yemek âdâbı konusunda dikkat edilmesi gereken diğer hususlar, maddeler halinde şöylece sıralanabilir:
a- Lokmayı, ağıza göre almalı ve iyice çiğnedikten sonra yutmalı;
b- Lokmayı, yutmadıkça ikinci lokmayı el uzatmamalı;
c-Ekmeği dişlerle koparmamalı;
d- Ağızda ekmek varken kimse ile konuşmamalı;
e- Yemeğin soğutulması için içine üflememeli;
f- Başkalarını tiksindirecek, iğrendirecek davranışlarda bulunmamalı;
g- Başkalarının lokmasına ve yemesine bakmamalı;
h- Lokmayı ağıza koyarken, başı tabağa doğru uzatmamalı;
ı-Yemekte israf etmemeli, lokmayı ve verilen yemeği bitirmeye çalışmalı;
i- Ağızdan bir şey çıkarmak gerekirse, yüzü sofradan çevirmeli ve o şeyi sol el ile olmalı;
j- Koparılan lokmayı yemeklerin içine banarken dikkat etmeli, parmakların yemeğe girmemesini sağlamalı;
k- Toplu yemek yenirken, herkesin yeyip bitirmesini beklemeli, daha önce sofradan el çekilmemeli ve kaldırılmamalı;
l- Yemeğe önce yaşça veya mevki yönüyle büyük olan kişinin başlamasını beklemeli;
m- Sokaklarda ve ayakta ekmek yememeğe dikkat edilmeli;
n-Ekmek kırıntılarının nimet olduğunu unutmamalı ve onlara gereken özen gösterilmeli;
o- Yemek yeme işi bitince Allah'ın verdiği bunca nimetle karşı bir şükür ifadesi olarak dua etmeli ve kısaca "Elhamdülillah" demeli ;
ö- Yemekten sonra eller iyice yıkanmalı, dişler fırça veya misvak ile temizlenmelidir.

SUYU IÇME ADABI
1. Besmele çekmek.
2. Suyu bardaktan (veya tasdan) içmek.
3. Suyu oturarak içmek. 4. BardagI sag el ile agIza götürmek.
5. BardagIn içine nefes vermemek.
6. Suyu üç yudumda içmek sonunda Elhamdülillah demek; su içmenin adaplarIndandIr.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
"Suyu çocugun memeyi emmesi gibi için.
Depodan doldurur gibi içmeyin.
Ondan ciger hastalIklarI zuhur eder."

TUVALET ADABI
1. Tuvalete girmeden önce Eüzü Besmele çekmek.
2. Sol ayak ile girmek.
3. IhtiyacI ayakta degil, oturarak gidermek.
4. Tuvalette konusmamak, bir seyler yememek, oyalanmamak.
5. Tuvaletten çIkmadan temizlik kontrolü yapmak (elleri yIkamak).
6. Sag ayak ile çIkmak.
7. ÇIkInca "Gufraneke" demek, adaptandIr.
 
YATMA ADABI
1. Yatmadan önce elleri yIkamak.
2. Disleri fIrçalamak.
3. Kıyafetlerle degil, pijamalarla yatmaya özen göstermek.
4. Giysilere sagdan giymeye baslamak.
5. Besmele çekip sag tarafa dogru dönüp yatmak.
6. Yatmadan önce dua etmek, adaptandIr.
   
GÖZ KULAK GIBI AZALARIN TERBIYESI
Müslüman'a baskalarInIn kanI, Irzı, namusu, malI haramdIr. Kendisinin olmayan herhangi bir seye
kötü gözle bakmamak, kendi canı, namusu, malı nasıl mukaddes ise, baskalarInInkini de aynI
sekilde kabul etmeli, kendini tamamen haramdan ve kendisine ait olmayan her seyden çekmek
Islâm'ın emridir.
   
TOPLANTILARDA ADAB
Kur'an-ı Kerim ve Hazret-i Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir mecliste nasıl davranılacagını
bildirmistir.
01. Bir toplantıya herkesi igrendirecek elbise ile, fena kokularla gitmemek,
02. Mecliste daima güler yüzlü olup, eksi suratlI ve geveze olmamak,
03. Ileri geçip oturmamak, hakkı olmadIkça ileriye geçmemek,
04. Kendisinden yasça ve bilgice yüksek olanlara hürmet etmek,
05. Anası, babası veya hocasına daha çok hürmetli olmak,
06. Oturanlara sıkıntı verecek hallerden sakınmak,
07. Iki kisi arasına oturmak lazım gelirse, onların iznini istemek,
08. Sonradan gelene yer göstermek,
09. Kendisinden büyük olanların yanında ayak ayak üstüne koymamak,
10. Ev sahibinin, misafiri ugurlaması,
11. Kalabalık içinde iki kisi arasında gizli konusulmaması,
12. Esnememek, mecbur olursa eli ile agzını kapamak,
13. Öksürme veya gegirme ile çevreyi rahatsız etmemek, tiksindirmemek,
14. Meclis ve toplantılarda edebe riayet etmek.
   
KOMSULARIMIZA KARSI VAZIFELERIMIZ
Aile ve akrabamızdan sonra bize en yakın olan komsularımızdır.
Komsularımıza olan vazifelerimizin baslıcaları sunlardır:
1. Komsulara el ve dil ile eziyet etmekten kaçInmalıdır. Evde gürültü yapmak, dökülen çöplerle
komsuları zor durumda bırakmak, vb. Müslümanlıkla bagdasmaz. "Peygamberimiz: "Allah'a ve
âhiret gününe Iman eden komsusuna eziyet etmesin buyurmustur. (Sahihi Buhari)
2. Komsusunu çaresizlik içinde gören kimse, onun yardımına kosmalıdır. Cenabı Hak bir ayeti
kerimede komsuya iyilik edilmesini tavsiye etmektedir. (Nisa Suresi: 36)
3. Komsunun evini, kendisinin bulunmadıgı zamanlarda korumak,
4. Komsuları zaman zaman ziyaret etmek, hastalandıklarında kendileriyle yakIndan ilgilenmek,
Komsu hakkının önemini Peygamber Efendimiz su hadisi seriflerinden daha iyi anlamaktayIz:
"Cebrail, bana durmadan komsuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu sıkı tavsiyeden,
komsuyu komsuya mirasçı yapacagını zannettim. (Sahihi Buhari)
Komsumuz Müslüman olmasa bile onlarla iyi geçinmek (örnek olmak), eziyet etmekten
sakınmak, iyi davranıslar içinde bulunmalıyız.
   
MISAFIRLERE KARSI VAZIFELERIMIZ
Misafirleri güzel bir sekilde agIrlamak, Müslümanlıgın emirlerindendir.
Peygamber Efendimiz, kendisini ziyarete gelenlere elinde bulunan yiyeceklerden bol bol yedirir,
hatta ev halkıyla birlikte geceyi aç olarak geçirdigi zamanlar da olurdu. Bir hadisi seriflerinde söyle
buyurulmakta: "Allah'a ve Kıyamet gününe iman eden kimse, misafirine ikram etsin (Sahihi Buhari)
Atalarımız kahramanlıgı ve dürüstlügü yanında, misafirperverligi de, sahip oldugu essiz
üstünlüklerindendir. Bugün yurdumuzun birçok Köylerinde, misafirler için ayrılmıs özel yerler vardır.
Misafirlerimize karsı olan vazifelerimizden baslıcalar sunlardır:
1. Misafirleri güler yüz ve tatlı dille karsılamak,
2. Yedigimiz içtigimiz seylerin en iyisini onlara sunmak,
3. Misafirlerin üzerine fazla düsüp onları sıkmamak,
4. Misafirlerin yanında çocukları ve hizmetçileri azarlamamak,
5. Topluluklarda dikkat ettigimiz önemli noktalara, misafirlerin yanInda da dikkat etmek.
ZIYARETLERIN ADABI
Müslümanlarin birbirlerini ziyaret etmeleri, aradaki sevgi, saygI ve dayanIsmayI kuvvetlendirir.
Zaman zaman akraba, yaslı ve hasta kimseler ziyaret edilmek suretiyle gönülleri alInmalIdIr.
Ancak ziyaretlerin, usulüne uygun olarak yapılmasI gerekir.
Ziyaretlerle ilgili edepleri söyle sIralayabiliriz:
1. Ziyaretlerin vakti iyi seçilmelidir. Uyku, yemek ve is zamanlarInda ziyarete gidilmemelidir.
2. Ziyaretlere giderken, temiz ve düzgün elbiseler giyilmelidir.
3. Ziyaret edilen evin kapısı çalınmalı, ev sahibi izin verdikten sonra içeri girilmelidir.
4. Ziyaret sırasında güler yüz gösterilmelidir.
5. Ziyaretine gidilen evde bulunanlarIn, sevinçleri ve kederleri paylasIlmalIdIr.
6. Ev sahibinin isi varsa, ziyareti uzatmadan müsaade isteyerek ayrIlmalIdIr.
7. Ziyaret edilen kimsenin yas, akrabalık veya hastalık gibi durumları
göz önünde bulundurularak, konusma seklinde dikkat edilmelidir.
8. Özellikle yaslılar ile hastalar, sık sık ziyaret edilmelerini beklerler.
Bu bakımdan bu kimselerin ziyaretleri digerlerine göre daha fazla yapılmalıdIr.
TEVBE ÂDÂBI
Mümin yaptığı hatalardan, işlediği günahlardan pişman olduğunu bildirip af edilmesini Allah'tan istemelidir. Allah'tan af dilemenin de bir âdâbı vardır.
Hatasız kul olmaz düsturu doğrultusunda, bir mümin sadece günahları için değil, Rabbine karşı devamlı Tevbe içinde olmalıdır.
1 .Kişi işlediği küçük günahlara önem vermeli, gözünde büyütmeli, önem ve büyütmesi ölçüsünde pişmanlık duymalı.
2. İşlenen günahlar için derin bir üzüntü içinde olunmalı.
3. İşlediği günahı insanlara anlatmamak.
4.İşlenen küçük günahlar için Allah'ın kendisine fırsat verdiğini düşünerek, vakit kaybetmeden Tevbe istiğfarda bulunulmalı.
5. İşlenen günahlardan sonra, muhakkak üzüntü ile pişmanlık duyulmalı. Üzüntü ve
pişmanlık içinde Allah'tan af dilenmeli.
6. Tevbe de dikkat edilmesi gereken en önemli husus, işlenen günahı bir daha işlememeye kesin bir karar içinde bulunmaktır.
TEVBE İSTİĞFAR DUASI
"Ya Rabbi! Ya Rabbi! Ya Rabbi!
Eğer benim elimden, ayağımdan, gözümden, kulağımdan, dilimden ve bütün azalarımdan bilerek veya bilmeyerek küfür, günah, isyan, şirk, hata ve malayani sadır oldu ise ben onların cümlesinden Tevbe ettim, pişman oldum. Peygamberlerin evveli Âdem Safiyyullah, sonuncusu bizim peygamberimiz Muhammed Mustafa Efendimizdir. Bu ikisi ve bu ikisi arasında gelip geçen peygamberler haktır ve gerçektir. Cümlesine inandım ve iman ettim. Dilimle ikrar, kalbimle tasdik ettim."

ELBİSE GİYME ÂDÂBI
Müslüman'ın her işinde olduğu gibi giyinmesinin de bir adabı vardır.
1. Giyilecek elbisenin kumaşının mümkün mertebe kalın olmasına dikkat edilmeli. Kalın olmasının sebebi; vücut azalarımızı göstermemesi içindir.
2.Elbise giyiminde beyaz renk tercih edilmeli.
3. Elbise de kırmızı renkten kesinlikle kaçınılmalıdır.
4. Giyilen elbisenin, temiz ve düzgün olmasına özen gösterilmelidir. Giydiğimiz elbiselerde karşı tarafa tiksindirici, nefret edici görüntü vermekten kaçınılmalıdır.
5. Herkes kendi durumunu dikkate alarak giyinmeye özen göstermelidir. Fakir bir insan, kendisini varlıklı gösterecek şekilde giyinmeyeceği gibi, zenginde fakir gösterecek şekilde giyimden uzak durmalıdır. Herkes maddi durumuna uygun giyinmelidir.
6.Elbise giymek iki sebeple olmalı. Örtünmesi gereken azaların örtmek, karşı tarafa temiz, güzel bir intiba uyandırmak, nefret ettirmemek.
7. Elbise giymeye "Besmele" çekerek başlamalı, şöyle dua edilirse makbul olur. "Bana bu elbiseyi giydiren ve hiçbir güç ve kuvvet harcamadan bana rızık olarak onu veren Allah'a hamdolsun."
8. Elbise çıkarmaya sol taraftan başlanmalı.
9. Yeni bir elbise giyerken şu duayı yapmalı. "Ey Allah'ım! Hamd sana mahsustur. Beni giydiren Sensin Senden, onun hayrını ve ne için yapılmış ise o nesnenin hayrını isterim. Onun şerrinden ve ne için yapılmış ise o nesnenin şerrinden Sana sığınırım."

ALIŞVERİŞTEBORÇLANMANIN ÂDÂBI
1. Alışverişlerde borçlanma haktır, ancak borçta aşırıya, altından kalkamayacağı borcun altına girilmemeli.
2. Faiz ve benzeri haram yöntemleri ile kesinlikle borçlanmaya gidilmemeli.
3. Borçluyu sıkmamalı. Borcunu ödemesi için baskı ve eziyetten uzak durmalı.
4. Borçlu, alacaklısına borcu ödeme gayretinde olmalı. Borçlu, borcunu gününden önce ödemeye gayret etmeli.
5.Mal satan, malın güzelliklerini gözler önüne sererken, malın olumsuzluklarını gizlememelidir. Satılan malın bir noksanlığı varsa onu da alıcının gözü önüne konulmalıdır.
6. Satıcı ürününde hile yapmamalı. Ürünün içine başka maddeler katmamalı. (Süte su katılması gibi) Satıcı ürün hakkında alıcıya doğru bilgi vermelidir.
7. Gerek satıcı, gerekse alıcı, alışverişte çok dikkatli davranmalıdır. Ne aldanmalı nede karşı tarafı aldatmalıdır. Dikkatli davranması adaletin tesisi için yapılmalı.
8.Alıcı bir ürüne talip olduğunu da, üçüncü bir şahıs araya girip ürüne talebini açıklayarak, fiyat artışına ve malın değerlenmesini sağlamak doğru bir yaklaşım değildir bundan uzak durmak lazım.
9. Haram olan malların alım ve satımı yapılmamalı.
10.Kaynağı belli olmayan, çalınmış, gasp edilmiş malları dükkânlara sokmamalı, satışları yapılmamalıdır.
11. Satın alınan bir ürün, alıcıyı memnun etmemişse, mala bir zarar vermemiş olması kaydı ile malın iadesi yapılabilmeli. Alıcı aldığı maldan pişman olursa, iade edebilmeli.

Yiyecek ve giyecek temizliği:
İnsan yaşayabilmek için yer ve içer. Yiyecek ve içecekleri temiz ve helâl olanlardan seçmek İslam'ın emirlerindendir.
Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Ey iman edenler, size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin, şayet sadece Allah'a ibadet ediyorsanız ona şükredin" (el-Bakara, 2/72).
Başka tür ayet-i kerimede de: "Ey iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı güzel ve temiz şeyleri haram etmeyin, sınırı aşmayın. Çünkü Allah, sınırı aşanları sevmez. Allah'ın size verdiği rızıklardan helâl ve temiz olarak yeyin ve inandığınız Allah'tan korkun" (el-Mâide, 5/87-88) buyurmuştur.
Besin maddelerinde iki türlü temizlik aranması gerektiğini yukarıdaki ayetler ortaya koymaktadır. Bunlar maddî ve manevî temizliktir. Maddî temizlikten maksat, yenilen şeylerin kirli olmamasıdır. Kirli olanlar temizlendikten sonra yenilebilir. İçeçeklein de pis olmamasına özen gösterilir. Kirli ve mikroplu besinlerin vücud için ne büyük tehlike teşkil ettiğini, pek çok hastalığın bu yolla vücuda girdiği bilinmektedir.
Yiyecek ve içeceklerde aranan ikinci temizlik, manevi temizliktir. Allah Teâlâ, helal olan şeyleri temiz, haram olan şeyleri pis saymıştır. Öyleyse, nasıl yıkamak, kaynatmak, pişirmek yolu ile yiyecek ve içeceklerde maddî yönden temizlenmeye çalışılıyorsa, helal olanlarını seçmek suretiyle, de onlardaki manevî temizliğe dikkat edilmesi gerekmektedir. İslâm içki ve domuz etini haram oldukları için pis saydığı gibi aynı şekilde, hırsızlıkla veya haksız kazanç yoluyla elde edilen yiyecek ve içecekleri de pis kabul etmiştir.
Yiyeceklerde olduğu kadar giyeceklerde de temizliğe dikkat edilmelidir. Vücud ne kadar temiz tutulursa tutulsun, elbiseler temiz olmazsa, bu temizliğin bir kıymeti kalmaz. Allah Teâlâ'nın Peygamber (s.a.s)'e ilk emirlerinden biri "Elbiseni de daima temiz tut" (el-Müddessir, 74/4) emridir. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyuruyor:
"Ey Âdem oğulları! Size çirkin (avret) yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi daha hayırlıdır. İşte bunlar, Allah'ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar. "
"Ey Âdem oğullar! Her mescide gidişinizde, süslü, güzel elbiselerinizi giyin, yeyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez."
"De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti? " De ki, "O dünya hayatında inananlarındır, kıyamet günü de yalnız onlarındır. " İşte biz, bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz" (el-A'raf, 6/31-32).
Ayetlerden de anlaşılacağı gibi, Allah Teâlâ örtünmek ve süslenmek için giyecekleri insanlara bir nimet olarak vermiştir. İsrafa ve gösterişe kaçmadan, temiz ve sade giyinmek her Müslümanın görevidir. Ayrıca Peygamberimiz, giyim kuşamı ile başkalarına karşı böbürlenenlerin Allah'ın rahmetinden uzaklaşacaklarını haber vermiştir (Müslim, Libas, 42-80).
Şu halde Müslüman, giyiminde temiz ve derli toplu olmaya çalışmalıdır. Pis ve pejmürde bir kıyafet yalnız giyinen için değil, çevresindekileri de rahatsız eder. Peygamber (s.a.s)'in her konuda olduğu gibi, üst-baş ve giyim kuşam konusunda da, temizliği ve derli toplu olmasıyla, Müslümanlara örnektir.

TIRNAK KESME ADABI
Tırnak kesmenin belirli bir günü yoktur. Gerektiği her an (yani uzayınca) kesilebilir. Önce ellerinkini, sonra ayaklarınkini kesmek, ellere sağ elin işaret parmağından başlayıp, eller avuç içleri birbirine gelecek şekilde birbirine yapıştırıldığında parmakların oluşturduğu daireyi sağa doğru giderek tamamlamak, sonra sağ ayağın küçük parmağından başlayıp sol ayağın küçük parmağında bitirmek müstehap görülmüştür. (Hattâb es-Sübkî, el-Menhel I/189) Gazalî'nin söyledigi budur.
Bu konuda görüşler vardır. Efdal olan, tırnakların haftada bir kesilmesidir. Onbeş güne kadar bırakmasında da bir mahzur yoktur. Kırk günü aşması ise, harama yakın (tahrîmen) mekruhtur.
Ama tırnakları çok uzayıp, sınırı aşmayacaksa, bekleyip cuma günü kesmek (özellikle camiye gidecek erkekler için) müstehaptır. Bu konuda Fetâvây-i Kâdihân'da şöyle denir: "Bir adam tırnak kesmek ya da saç traşı olmak için, cuma gününü belirlese; başka günlerde de bunun câiz olduğunu kabul etmekle beraber, cumaya kadar beklemesi tırnak kesmeyi çok geciktirmiş olsa, bu mekruh olur. Çünkü tırnakları uzun olanın rızkı kıt olur. Eğer çok geciktirmiş olmayacaksa ve cumayı hadîsin tavsiyesine uymak için bekliyorsa bu müstehaptır. Çünkü Aişe Validemizden nakledildiğine göre, Rasûllullah Efendimiz: "Kim cuma günü tırnaklarını keserse, Allah onun öbür cumaya kadar ve üç gün daha fazla belâlardan korur" (Kadihân (Hindiyye kenarında) NI/411; Hindiyye V/358 Benzer hadisler için bk. el-Hindî, Kenzu'I-ummâl VI/656 659)
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 15 ziyaretçi (45 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|